DİSLEKSİ ve MİGREN KRİZLERİYLE PİCASSO’NUN SAVAŞI
Yirminci asır sanatına damga vuran ressam, heykeltraş, şair ve oyun yazarı Pablo Picasso. Kübizmle modern çağı sallayan sanatçı. Doğduğu topraklardan Fransa’ya gitmiş fakat burada da hayat Picasso’ya mutluluk kapılarını sonuna dek açmamıştır. Bir süre sirk yaşamı ilgi odağında olmuştur. Lakin her ne kadar sirk kompozisyonunu anlatsa da resimlerindeki anahtar kelime sirk değildir. Aksine sahnede olan bitenlerin arka planında yaşanan dramatik ve zorlu hayat koşulları vardır. Picasso bizleri fırçasıyla eğlence dünyasının hüzünlü gerçeğinde yolculuğa çıkarmıştır.
Pablo Picasso’nun resim hayatı, yaşadıklarıyla orantılı olarak bakış açısından önemli derecede etkilenmiştir. Bu temaları sınıflandırarak dönemlere ayıracak olursak;
Mavi Dönem
Sirk yaşamı, palyaçolar… Kendilerini eğlendirmeyi erteleyip toplumu eğlendirmekle görevlendirilmiş insanlar ve hayvanlar. Soylu kesimin mutluluğundan nasibini alamamış insanlar…
Neşeli sirk yaşamının görünmez yüzü hüzünlü yaşamlar…
Picasso da bu kısmı ele almaktadır. Bu dönem ‘’Mavi Dönem’’ dir. Mavi Dönem adını alma sebebi ise; küçüklüğünden beri mavi renginin huzur saçtığına inanmasıdır. Hayatın en saf, en gerçek halini maviyle betimlemesindendir. Yaşamın doğallığının ve gerçekliğinin mavide olduğunu savunmuştur. Bunun yanında arkadaşının intiharı üzerine maviye ve acıya yaklaşması da bu döneme tekabül eder.
Pembe Dönem
Fransa’da eşiyle tanışması, Picasso’nun dramatik düşüncelere vedasına vesile olmuştur. Pembe Dönem, aşkın ve lirik acıların hakimiyetinde olan bir dönemdir.
Picasso, bu dönemlerin eşliğinde kübizmi de zirveye taşımayı başarmıştır.
Kübizm
Yirminci yüzyılın başında empresyonizme tepki olarak doğan bu akım Georges Braque’nin öncülüğünde ortaya çıkmıştır. Kübizmle hayaller, bilinçaltları, nesnelerin dış görünüşünden ziyade iç dünyaları gün yüzüne çıkarılır.
‘’Kübizm’’ adını alma nedeni de geometrik yapıların yardımıyla varlıkları tüm yönden resmetme amacı taşımasıdır.
Kübizm akımının öncüleri çok boyutlu nesneleri ve varlıkları kağıda dökme başarısını göstermişlerdir. Bu şekilde figürlerin anlamını daha iyi belirtmek ve figürleri gerçek değerine ulaştırdıklarını düşünmüşlerdir. Sanatı kalıplaşmış anlamlarından çıkarıp başka açıların kapılarını zorlamışlardır.
Picasso’nun ‘’Ağlayan Kadın’’ tablosu, Dora Maar’ın gözyaşlarından mirastır. ‘’Ayna Karşısındaki Kadın’’ tablosunda ise geçmiş ve geleceği tek bir düzlemde betimlemeyi başarmış, kadın vücudunun hatları kalıplaşmış fikirlerden ziyade kusurlarıyla ve kübizm akımıyla harmanlanmıştır.
Peki, Picasso’nun disleksik olmasına rağmen sanatta zirveye ulaşması şaşırtmıyor mu?
Morgen’ın ‘’Doğuştan kelime körlüğü’’ olarak ifade ettiği bu nörolojik problem Picasso’nun da başına iş açmıştır. Okurken zorlandığı için sarsıntılı giden Picasso’nun akademik hayatı kilise okulundan atılmasıyla son bulmuştur. Babasının desteğiyle sanatta kendini geliştirmeye başlamış ve bütün bu zorlukları yenerek kübizmin sembolü haline gelmiştir.
Peki bütün bu fırça darbelerini migren ataklarından muzdaripken yapma olasılığı var mı?
Krizleri başlamadan önce gördüğü auralarından parçalar taşıdığı tartışma konusu olan eserleri bizleri de soru işaretinde bırakmaktadır.
Hollanda’da Dr. Michel Ferrari’nin yorumuna göre Picasso, bazı eserlerindeki figürleri kriz esnasında görme anomalilerinin bir sonucu olabileceğini söylüyor.
Dr. Ferrari’nin yakın zamanda yaptığı araştırmalar ise migren hastalarının yaptığı çizim, boyama ve diğer sanatsal çalışmalar üzerineydi. Bu örnekleri inceleyip birbirleri arasındaki bağlantıyı yorumlamaya çalışmıştır. Bu eserler ile Picasso’nun eserleri arasındaki benzerliğe odaklanmıştır. Ortak olan unsur ise görsellerdeki yanıltıcı kırılmalardır. Dr. Ferrari, ‘’Pablo Picasso’nun kadın yüzü resimlerinde görülen düşey yarıklar ve kayık yüz parçaları migren hastalarının gördüğü biçimlere fark edilir derecede benziyor. Migrenin sonuçlarından biri görme anomalilerinin zaman içerisinde artması’’ ifadesini kullanmıştır.
Diğer bir çalışma ise Podoll ve Robinson’un tespit ettiği ‘’Hayali Bölünme’’dir. Picasso’nun illüzyonunda objeler ve insanlar yer değiştirebilir, birbirlerinden ayrılabilir gibi çatlak şeklinde çizgiler görünür.
Picasso ise çizdiği figürleri şu şekilde ifade etmiştir. ‘’ Doğayı neden taklit edeyim ki, sizlerin resimlerimde bulduğunuz manalar önemli.’’
Diğer çarpıcı yorumu ise ‘’İspanya’da daha iyi ötsün diye saka kuşlarının gözlerini oyarlar. Biz ressam tayfasının da daha iyi resim yapsın diye gözlerini oymalı’’ demektedir. Bu düşüncesiyle nesnelerin görünümlerinin ressamları sınırlandırdığını savunmaktadır.
Ancak bütün bunlara rağmen resmi bir teşhis bulunmamaktadır. Hatta Picasso’nun baş ağrısız sadece aura yaşıyorsa kolayca migren tanısının atlanabileceği ortaya atılmıştır.
‘’Guernica’’ tablosunun ise bize söylemek istediği çok şey var. Savaşa nefreti simgeliyor adeta. Savaşın acılı yönlerini ortaya koyan Picasso, her fırça darbesiyle hüzün atmıştır tabloya. Altüst olan yaşamlar resmin her santimetresinde can çekişmektedir. İspanyol kültürünün simgeleri olan boğa ve at figürü de resminde yer bulmuştur.
Picasso, ‘’Nesneleri oldukları gibi çiziyorum’’ ifadesini kullanmıştır.
Umarım bir gün Picasso’yu daha iyi ve daha doğru anlarız. Fırça darbeleriyle migren krizleri arasındaki bağlantı da bağlantısızlık da açığa kavuşmuş olur.
KAYNAKÇA;
https://www.sciencedaily.com/releases/2019/02/190226112334.htm
https://www.sciencedaily.com/releases/2016/12/161221125517.htm
https://www.sciencedaily.com/releases/2021/07/210723131218.htm
https://www.sciencedaily.com/releases/2007/04/070410182854.htm
https://www.sciencedaily.com/releases/2018/02/180217113645.htm
Haan J, Ferrari MD. Picasso’s migraine: Illusory cubist splitting or illusion? Cephalalgia. 2011;31(9):1057-60.