Karanlığa Bürünmüş Bir Zihinden Yansımalar

Sanatımda hayatımı ve onun anlamını kendime anlatmaya çalışıyorum.”                                                              

 Edvard Munch

 Sanat insanın kendini anlamlandırma ve ifade etme aracıdır. Ruhun derinliklerine inip insan psikolojisini tanımlayabilmedeki katkısı yadsınamaz bir gerçektir. Bunun en önemli örneklerinden biri de evrensel bir anksiyete sembolü olan “Çığlık” tablosuyla Norveçli ressam Edvard Munch’tır. 19. yüzyıl sonlarına doğru endüstriyelleşme ve ekonomideki dalgalanmalar Avrupa’yı anksiyete, hastalıklar ve kaotik bir politik atmosfer içerisinde bırakmıştı. Edvard Munch, 1863’te Norveç’te, işte bu çalkantılı dönemde doğmuştu. Hastalık kavramıyla da maalesef ki çok küçük yaşlarda tanışan Munch, annesini ve kız kardeşini tüberkülozdan, erkek kardeşini ise pnömoniden kaybetti. Bir doktor olan babasının zor durumdaki pek çok hastayı çaresizce kurtarmaya çalışmasını izleyerek büyüdü.  Ailesinde psikiyatrik rahatsızlıklar da yaygındı, kız kardeşi Laura’nın şizofrenisi, babası ve dedesinin ise depresyonu vardı. Babasının katı kuralları ve sert tutumu, kötü ekonomik koşullar ve küçük yaşta aile fertlerinin hastalıklarla boğuşmasına tanıklık etmesi kişiliğinde izi çıkamayacak yaralar bıraktı. Bu ilk darbelerin üzerine, hayatının ilerleyen dönemlerinde tutkusu olan resim alanında umduğu başarıyı yakalayamaması, toplumda kendini ve aşkı bulamayışı, bitmek bilmeyen bir hayat koşuşturmacasının içerisinde gitgide içine kapanması ve kalabalıklar içerisinde hissettiği yalnızlık da eklenince alkolizm, melankoli ve anksiyete içerisinde geçen, arayışlarla dolu bir hayatı oldu. Resimlerinden de yakalayabileceğimiz ipuçlarına dayanarak, Munch’ın depresyon, anksiyete ve bipolar bozukluk tanıları almış olabileceğini görmekteyiz. “Hayatın Frizleri” adlı serisinde işlediği temalar melankoli, ölüm, hastalık, anksiyete ve yalnızlıktı. Bu seriyi Munch, kendi görsel günlüğü ve çocukları gibi görüyordu ve onlardan ayrı kalmaktan korktuğu için her resminin birkaç kopyasını daha yapmıştı. Ayrıca resimlerine canlı birer varlıkmış gibi davranarak kendi akıbetlerini bulup şekillenecekleri inancıyla onları doğa koşullarına maruz bırakıyordu. Hayatındaki boşlukları resimleriyle doldurmaya çalışıyordu.

Hayatın Frizleri

Hasta Çocuk

Bu duygu yüklü resimde Munch, kız kardeşinin tüberkülozdan ölmeden önceki anını gözler önüne sermiştir. Sevdiği birini kaybetmenin acısı onda çok büyük acılar bırakmıştır ve bu resmi defalarca kez tekrardan resmetmiştir. 

İspanyol Gribi ile Otoportre

1918/19 yılında Munch, o dönem Avrupa’yı kasıp kavuran İspanyol gribine yakalanmıştı. Birazcık iyileşmeye başladığında hastalığının açıkça izlendiği birkaç otoportresini yapmıştır.

Sıklıkla sarı ve beyaz tonlarını kullanarak hastalığın sebep olduğu solgunluk ve bitkinliği yansıtmıştır.

Çığlık

“İki arkadaşımla beraber yürüyordum. Güneş battı ve aniden gökyüzü kan kırmızısına büründü. Bir melankoli dalgası hissettim. Tükenmiş bir şekilde durakladım ve parmaklıklara yaslandım, koyu mavi fiyordun ve şehrin üzerinde, alevler içindeki gökyüzü kan ve kılıç gibi sarkıyordu. Arkadaşlarım yürümeye devam ettiler. Bense korku içinde titreyerek durdum, doğanın içinden geçen ve bitmeyen çığlığı hissetim.” Günlüğündeki bu sözlerinden de anlaşıldığı gibi “Çığlık” aslında karmaşanın ve günlük hayatın o yorucu rutininin arasında artık dizginlenemeyen varoluşsal ızdırabın dışavurumu ve anksiyetenin yardım çağrısıdır.  Bu ünlü tabloda ressamın kendi iç dünyasını temsil eden figür için de Perulu bir mumyadan ilham aldığı söylenmektedir. 

Karl Johan’da Akşam

Bu resimde de insanların her birinin yüzünden kaygı ve melankoli okunabilmektedir. Ressam, topluma yabancılaşma ve yalnızlık mesajılarını vermektedir.

Kaygı

Melankoli

Çaresizlik

Tıbbın sanatla bütünleşik yanını kavrayabilmek, teşhiste sanatın nasıl rol oynayabileceğini görebilmek adına Edvard Munch güzel bir örnektir. Onun resimlerine bakarak, psikiyatrik bozuklukları olan bir kişinin mental durumu üzerine yorumlar yapabilmek; dönemin koşullarını, hastalıkların ve ölümlerin nasıl meydana geldiğini anlayabilmek mümkündür. 20. yüzyılda travmatik olayların tekrar tekrar canlandırıp yaşanılması olan “Yineleme Saplantısı” konusunda araştırma yapan Sigmund Freud, hayatındaki kötümser temalar ve yaşadığı duygu durum bozuklukları etrafında, hep aynı motifleri kullanan Edvard Munch’a da bu tanıyı koyabilirdi. Munch, resimlerine sıkıştırdığı tekrarlı sembolik unsurlar ve küçük nüanslarla sembolizm ve dışavurumculuk akımının ortaya çıkmasında rol oynamıştır.

Kaynakça

https://www.cambridge.org/core/journals/bjpsych-advances/article/art-of-edvard-munch-a-window-onto-a-mind/747AD9F91000C9CF26957BE8E88C4E8D

https://www.britannica.com/biography/Edvard-Munch

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24121581/

https://www.edvardmunch.org/link.jsp

https://tidsskriftet.no/2010/10/medisin-og-kunst/edvard-munch-og-spanskesyken

https://www.youtube.com/watch?v=d50FbuyswAU (Great Art Explained)

https://www.tate.org.uk/art/artworks/munch-the-sick-child-n05035

https://www.economist.com/1843/2019/04/24/the-personal-trauma-that-lies-behind-edvard-munchs-unnerving-art

https://historydaily.org/scream-edvard-munch-facts-stories-trivia/2

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.