BİPOLAR BOZUKLUK
Bipolar bozukluk, hastaları iki uçlu duygu durumuna sürükleyen ve hayatı zorlaştıran bir psikiyatrik bozukluktur.Tarihte araştırmalarına çokça yer verilmiş, zamanla yapılan araştırmalarla bipolar bozukluk açıklanmaya çalışılmıştır. Babil, Eski Mısır, İbrani ve Çin kültürlerinde depresif (melankolik) ve manik durumlara ait betimlemelere rastlansa da, bu tanımlamaları ilk kez sistematik şekilde yapan kişi, MÖ 400’de, Hipokrat olmuştur. Hipokrat melankoliyi kara safranın beyin üzerindeki etkileri sonucu ruhun kararması durumu şeklinde tanımlamıştır.
Kapadokya’lı Aretaeus ise maninin temel belirtilerini tanımlamış, bugünkü mani kavramını ortaya atmıştır. Aynı zamanda mani ve depresyonun aynı hastalığın iki farklı görünümü olduğunu belirtmiştir. Ortaçağ Avrupası’nda ise psikolojik rahatsızlıklar şeytanın bedeni ele geçirmesine dayanarak açıklanmıştır. Bu da o dönemi psikiyatri için karanlık bir dönem haline getirmiştir. Bu dönemde Avrupa’nın aksine Arap dünyası eski Yunan metinlerini çevirerek psikiyatriye ışık tutmaya çalışmıştır. İbni Sina bu dönemde mani ve melankolinin kişilik özelliklerinden ve de spermlerdeki bozukluklardan etkilenebileceğini belirterek genetik geçişin psikiyatrik rahatsızlıklarda bir faktör olabileceğini öngörmüştür.
16. ve 17. yüzyıllarda bilim alanında Aretaeus’un bakış açısı geçerli görülmekteydi.19. yüzyılda ise Esquirol melankoliyle ilişkili paranoid belirtilerin duygu durum bozukluğundan kaynaklanabileceğini belirterek yeni bir perspektif sunan ilk psikiyatrist olmuştur.
Bilim dünyası 19. yüzyılda hastalıkları, daha farklı bir yaklaşımla açıklanmaya başlamıştı. Bu dönemde psikiyatrik hastalıkların nedeninin, beynin fizyolojik bozuklukları olduğu görüşü benimsendi.1851’de bipolar bozukluk için önemli bir noktaya gelindi. Falret, 1851’de, manik, depresif ve süresi belirsiz normal ara dönemler (intervaller) şeklinde gidiş gösteren ayrı bir hastalıktan söz ederek, buna ‘folie circulaire’ adını verdi. Böylece, modern bipolar bozukluk kavramının temeli atılmış bulunuyordu.
Bugünkü bipolar bozukluk kavramının babası sayılabilecek Kraepelin ise 1896’da endojen (iç yapısal) psikozları, dementia praecox (erken bunama) ve manik-depresif delilik olarak ikiye ayırdı. Tüm melankoli ve mani biçimlerini “manik-depresif” hastalık başlığında birleştirdi, hastalığın genetik geçişli olduğunu gösterdi. Daha sonra Angst (1966) ve Perris (1966), unipolar depresyonun cinsiyet, genetik, gidiş, hastalık öncesi kişilik yapısı ve hastalığın başlama yaşı gibi çeşitli açılardan, gerçekten de bipolar bozukluktan farklı bir hastalık olduğunu gösterdiler. Böylece, unipolar depresyon ‘depresif hastalık’ şeklinde, bipolar bozukluktan ayrıldı. Kısaca unipolar depresyonu açıklarsak: Bir kişi hayatında ilk kez depresyon geçiriyorsa bu unipolar depresyon olabilir.
Modern tıbbın gelişmesiyle şu an bipolar bozukluk hakkında daha çok bilgi sahibiyiz.Yapılan yeni araştırmalar bipolar bozukluğun işleyişini daha detaylı bir şekilde açıklıyor.
Bipolar bozukluk iki dönemi bulunan bir hastalıktır. Bunlardan biri mani diğeri ise depresyon dönemidir. Mani ve depresyon dönemleri dışında hasta normale döner. Normale dönülen zamana yatışma dönemi denir.
Bipolar bozukluk dönemlerinden mani veya taşkınlık dönemi duygu durumun çok yükseldiği, hastanın aşırı coşkulu olduğu dönemdir. Bu dönemde hastada abartılı düşünceler, kendini olduğundan çok daha yüksekte hissetme, büyüklük düşünceleri, aşırı enerjik olma, bir fikirden diğerine atlama,kışkırtıcı, müdahaleci veya saldırgan davranış,uykuya ihtiyaç duymama, düşünmeden hareket etme, heyecanlı ve eğlenceli işlere tehlikeleri göz ardı ederek atılma görülen belirtilere örnektir.
Diğer yandan depresyon dönemi ise yukarıda yazılan durumun tam tersidir. Depresyonda ise hastada mutsuzluk, karamsarlık, umutsuzluk, özgüvende azalma, değersiz hissetme, abartılı suçluluk veya pişmanlık duyguları, eskiden zevk aldığı faaliyetlerden zevk alamama, iştahsızlık veya uykusuzluk gibi değişiklikler, ölüm ve intihar düşünceleri, hatırlama ya da karar vermede zorluk, bedeninde nedeni açıklanamayan ağrılar görülür.
Mani ve depresyon dönemlerinin süreleri kişiden kişiye değişebilir. Bir kişi depresyonda, mani döneminden çok daha fazla zaman geçirebilir.
Bipolar bozukluk toplumlar arası farklılık göstermemekte ve ortalama olarak %2-3 civarında görülmektedir. Erkek kadın oranı eşittir ve ortalama başlangıç yaşı 20–25 arasındadır.
Peki bipolar bozukluk neden görülür? Genetik komponentleri var mıdır? Yaşam standartları, çocukluk çağı travmaları, alışkanlıklar ve dış etkenler ne ölçüde BD’ye neden olur?
Genetik Faktörler
MIT’deki Picower Öğrenme ve Bellek Enstitüsü’ndeki araştırmacılar tarafından yapılan bir çalışma, CPG2 proteininin bipolar bozukluğu olan kişilerin (BD) beyinlerinde önemli ölçüde daha az olduğunu gösterdi ve proteini kodlayan SYNE1 genindeki spesifik mutasyonların, proteinin üretimine zarar verdiğini ortaya koydu.
MIT’nin Biyoloji ve Beyin ve Bilişsel Bilimler bölümlerinde profesör olan Elly Nedivi ve eski postdoc Mette Rathje başkanlığındaki çalışma, bipolar bozukluğu olan hastaların genetik varyasyonlarının, beyindeki sinirsel devre bağlantıları(snapslar) üzerindeki işlev bozukluğuna nasıl yol açabileceğini gösteriyor. Araştırmacılar SYNE1 geni üzerindeki CPG2 geni varyasyonlarının bipolar bozukluğun “nedeni” değil, hastalık oluşumu üzerinde duyarlılığı arttırıcı bir etken olduğunu öne sürüyorlar. Önemli bir disfonksiyon elde edebilmek için bazen tek gen varyantının yeterli olmadığını söylüyorlar.
Peki nedir bu CPRG2?
CPRG2 sinirsel uyarımlarla salınan Glutamat nörotransmiterinin reseptörleri için düzenleyici bir proteindir. Beyin devrelerinde bağlantıların gücünü modüle etmek için anahtar bir mekanizmadır.
Yeni çalışma için Rathje, CPG2’nin bipolar hastalarında nasıl farklı olabileceğini araştırmak adına postmortem beyin dokusu örneklerini topladı. Örnekler, bipolar bozukluk tanısı konmuş insanlardan, depresyon veya şizofreni gibi komorbid semptomları olan nöropsikiyatrik bozukluklardan ve bu hastalıklardan hiçbirine sahip olmayan insanlardan oluşmaktaydı. Sadece bipolar bozukluğu olan insanlardan alınan örneklerde CPG2 anlamlı derecede düşüktü. Diğer anahtar sinaptik proteinler bipolar hastalarda benzersiz olarak daha düşük değildi. Bu bağlamda araştırmacılar: “Bulgularımız düşük CPG2 seviyeleri ile şizofreni veya majör depresyon hastaları ile paylaşılmayan BD insidansı arasında özel bir ilişki olduğunu gösteriyor.” açıklamasında bulundu.
Araştırmaların gösterdiği üzere bipolar bozukluk genetik faktörlerden etkilenen, yatkınlığın görülebildiği psikolojik bir bozukluktur.
Çocukluk Travmaları
Çocukluk çağı travmaları zaman içinde klinik açıdan birçok tabloya neden olabilecek risk faktörlerinden biridir.Bu tablolardan biri de bipolar bozukluk gelişimi tablosudur. Çocukluk çağında travma maruziyeti, kişinin yaşamı boyunca olaylarla başa çıkma yeteneğini zedeleyebilir, bilişsel işleyişe zarar verebilir. Çocukluk çağı travması, bozukluğun başlangıcındaki yaşı azaltmak ya da arttırmak için birkaç farklı biyolojik yola (Hipotalamik – hipofiz – adrenal (HPA) ekseni, serotonerjik geçiş, nöroplastisite, bağışıklık, kalsiyum sinyallemesi) ait çeşitli genlerle etkileşime girer.Aynı zamanda bipolar bozukluğun oluşumunda çocukluk çağı travmasının mekanizmasına ek epigenetik faktörler de rol alabilir.
DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü), tüm yetişkinlerin dörtte birinin çocuk olarak cinsel tacize uğradığını, beş kadından birinin ve 13 erkekten birinin çocuk tacizine maruz kaldığını bildirdiğini tahmin etmektedir (DSÖ, Kütüphane Yayıncılık Verileri 2006). Ciddi zihinsel bozukluklardan muzdarip olan bireylerde, çocukluk çağı travması çok daha yüksek oranda bildirilmektedir.
Çocukluk Çağı Travma Anketi(CTQ) kullanarak yapılan bir vaka kontrol çalışmasında, çoklu travmaların bipolar bozukluğu olan hastalarda kontrollere göre daha sık olduğu gösterilmektedir. Bu ve benzeri çalışmalar sonunda üç sonuç ortaya çıkmıştır:
1) çocukluk çağı travması ile bipolar bozukluk başlangıcı ve erken yaş arasındaki ilişki
2) intihar girişimi riskinin artması
3) komorbid madde kötüye kullanımı.
HHV-6 ve Bipolar Bozukluk
Würzburg Üniversitesi Viroloji ve İmmünobiyoloji Enstitüsü’nden bilim adamları ve ABD’li meslektaşları psikiyatrik bozukluğu bulunan hastalarda insan serebellumunun Purkinje hücrelerinde HHV-6 aktif enfeksiyonu bulduklarını ve bu hastaların bipolar ve majör depresif bozukluk hastaları olduğunu belirtiyorlar. Bu anlamda HHV-6’nın bipolar bozuklukta etken olabileceğini düşünüyorlar. Sonuçlar, ilk kez HHV-6 virüslerinin nöronları enfekte edebildiğini ve muhtemelen duygudurum bozukluğuna yol açan bilişsel rahatsızlıklara neden olduğunu gösteriyor.
Bipolar Bozuklukta Yeme Bozuklukları
Yapılan incelemelerde Yeme bozukluklarının (ED), bipolar bozuklukla (BD) ortaya çıktığı belirtilmektedir, ancak ilave komorbiditeler, klinik korelasyonlar ve her ikisi için ortak olan kişilik faktörleri arasındaki ilişkilerin büyük oranda bilinmediği görülmektedir. Fakat BD’li hastalar ED, anksiyete bozuklukları ve alkol kullanım bozuklukları açısından düzenli olarak taranmalıdır.
Bipolar Bozukluk Tanısında Yeni Yöntemler
Bipolar bozukluk hastalığın gidişatı, semptomları ve aile öyküsü dikkate alınarak tanı koyulan bir psikiyatrik hastalık. Günümüzde yeni araştırmalarla daha kesin ve erken teşhis yöntemleri bipolar bozukluğa daha kapsamlı yaklaşmamıza yardım ediyor.
Bipolar bozukluğa sahip bir aile üyesine sahip olmak, genetik bileşenleri gereğince diğer aile fertlerini risk altına sokar.Bu nedenle erken teşhis ve bipolar bozukluğun diğer psikiyatrik hastalıklardan ayrımı için yeni yöntemler araştırılıyor. Yapılan araştırmalarda geliştirilen yöntemle potansiyel hasta adaylarının bireysel tespiti hedefleniyor. Dr. Oliveira : “Bu bulgular, erken dönem terapötik(tedavi edici) müdahalelerin gelişimine ve seçimine rehberlik etmek, bu savunmasız bireylerde hastalıkla ilişkili önemli sosyal maliyetleri ve zararlı sonuçları azaltmak için potansiyel olarak kullanılabilir” açıklamasında bulundu.
Nörogörüntüleme kullanılarak tanıya ulaşmayı sağlayan bu yöntem bipolar bozukluğun mani dönemini dikkate alarak toplanan verilere göre bir risk tablosu oluşturuyor. Riski öngörebilmek adına mani döneminde potansiyel ödüllere yönelik dürtüsel tepkiler izleniyor. Böylelikle geliştirilen bu yöntem henüz bozukluğu geliştirmemiş genç erişkinlerde mani semptomunun ciddiyeti öngörülebiliyor.
Bir diğer yöntem ise Westmead Enstitüsü’nün hazırladığı çalışmaya dayanmakta. Bipolar bozukluğun yanlış tanı almasını önlemek amacıyla yürütülen bu araştırma sonucunda depresyon ve bipolar bozukluğun ayırıcı tanısında kullanılacak bir nörogörüntüleme yöntemi geliştirildi.Günümüzde bipolar bozukluğu olan hastaların yaklaşık% 60’ı başlangıçta majör depresif bozukluk olarak yanlış tanı almaktadır. Bunun önüne geçmek adına araştırma ekibi, duyguları işlemede kilit rol oynayan bir dizi nöron olan amigdalanın bir hastanın öfke, korku, üzüntü, iğrenme ve mutluluk gibi yüz ifadelerini nasıl işlediğini görmek için karmaşık MRI taramasını kullandı. Depresyon hastalarının ve bipolar bozukluğu olan hastaların amigdalalarının farklı tepkiler verdiği gözlendi. Bipolar bozukluğu olan kişilerde, amigdalanın sol tarafı daha az aktif ve beynin diğer bölümleriyle depresyonlu insanlardan daha az bağlantıya sahip olduğu ortaya çıktı.Bu çalışmadan elde edilen bulgular, bu ayrımın yapılmasında% 80 kesinliğe sahip.Bu derece bir kesinlikle benzer sempromlara yol açabilecek iki hastalığın yanlış tanıyla hasta için kötü bir senaryoya dönüşmesi engellenmeye çalışılacak.
Bipolar Bozukluğun Tedavi Yöntemleri
Bipolar bozukluğun tedavisi, depresyon ve mani ataklarının sayısını ve şiddetini belirgin ölçüde azaltmayı ve günlük yaşamın kalitesini arttırmayı amaçlar. Bu amaçla Lityum, antikonvülsan ve antidepresan ilaçlar kullanılır.Bu süreçte psikoterapi ve psikoeğitim tedavinin bir parçasıdır. Ancak artık ruh hali semptomlarını ve hastalıkla ilişkili zayıflatıcı tıbbi yükü azaltmak için ek tedavilere ihtiyaç vardır. Örneğin egzersizin, bipolar bozukluğu bulunan hastaların ruh halini önemli ölçüde iyileştirdiği tespit edildi.
Bir diğer tedavi seçeneklerinden biri de Beslenme, Egzersiz ve Sağlıklı Yaşam Tedavisi (NEW Tx)’dir. Beslenme, Egzersiz ve Sağlıklı Yaşam Tedavisi (NEW Tx) özellikle kilo problemi ve bipolar bozukluğu olan hastalarda uygulanabilir ve ruh hali semptomlarını iyileştirilebilme potansiyeli olduğu ortaya kondu.
Geliştirilen yöntemlerle, kapsamlı tedavi olanakları ve bireyselleştirilmiş bir izlem ile bipolar bozukluğu olan hastaların günlük hayata katılması ve ataklarının hafiflemesi hedefleniyor.
Dünya Bipolar Günü
Yaşam öyküsü incelenerek bipolar bozukluk tanısı alan ünlü ressam Van Gogh’un doğum günü 30 Mart, 2014’ten bu yana Dünya Bipolar Günü olarak kutlanıyor. Böylelikle bipolar bozukluk için farkındalık yaratmak temel amaç.
Bipolar bozukluk ciddi ve hayatı büyük ölçüde zorlaştıran psikiyatrik bir hastalıktır. Bu nedenle tedavi olanaklarının ve teşhis, izlem süreçlerinin birçok kesimden hastaya ulaşabilmesi, intihar düşüncelerine sürükleyebilecek bir depresyon dönemi de içeren bu hastalık için elzemdir. Çok yönlü bir tedaviyle ve farkındalıkla bipolar bozukluğun hayatınıza müdahelesini en aza indirebilirsiniz.
Not: Yanlış bilgilere internet üzerinden ulaşmak ve kendi kendinize teşhis koymak, varsa hastalığınızın seyrini kötü etkileyecek, yoksa da sizi boşu boşuna endişeye sürükleyecektir. Hasta olduğunuzda şüphelendiğiniz durumlarda doktorunuza danışın. 😊
KAYNAKÇA:
https://journalbipolardisorders.springeropen.com/articles/10.1186/2194-7511-1-24
https://journalbipolardisorders.springeropen.com/articles/10.1186/s40345-015-0042-0
https://journalbipolardisorders.springeropen.com/articles/10.1186/s40345-017-0078-4
https://neurosciencenews.com/bipolar-genetics-10591/
https://neurosciencenews.com/neuroimaging-bipolar-depression-9792/
https://neurosciencenews.com/brain-activation-bipolar-14220/
https://neurosciencenews.com/herpes-virus-depression-bipolar-11025/
https://www.psychologytoday.com/us/basics/bipolar-disorder
http://www.psikiyatri.org.tr/1241/dunya-bipolar-iki-uclu-gunu-tanitimi