OTOMATİK PORTAKAL´A PSİKANALİTİK YAKLAŞIM

Birçoğumuz okuduğumuz kitaplarda, izlediğimiz dizi ve filmlerde psikolojik olarak sorunlu bir anti kahraman figürü ile karşılaşırız. Örneğin American Psycho Patrick Bateman, The Shining Jack Torrance, Clockwork Orange Alex, No Country  for Old Men Anton Chigurh , Kuzuların Sessizliği Hannibal Lecter ve Joker. Liste daha da uzatılabilir tabii ki. Dikkatli incelediğimizde bu karakterlerin antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bireylerin sergilediği gibi tutuklanmalarına yol açabilecek yineleyici eylemlerde bulunduklarını ,sık sık yalan söylediklerini ,kendi çıkarları için başkalarını kullandıklarını ,geleceği planlamadan dürtüsel olarak hareket ettiklerini , çoğu kez şiddet eğilimi gösterdiklerini ve kendisinin ya da bir başkasının güvenliğini umursamadıklarını görürüz. Aynı zamanda kendileri ve yaşadıkları çevre ile de çatışma halindedirler. Peki bu karakterler Freud´un öne attığı psikoseksüel gelişimin belirli bir evresinde takılı kaldıkları için mi etkisi ömür boyu süren  bu çatışmaları yaşıyorlar? Egoları id ve süperego arasındaki dengeyi sağlayamıyor mu ? Böylesine hoyratça, hayvani bir içgüdü ile davranış sergilemelerinin altında yatan sebepler nelerdir?  Bu yazıda Otomatik Portakal´ın anti kahramanı Alex’ten yola çıkarak bu davranışlara psikanalitik bir yaklaşımda bulunacağız.

PSİKANALİTİK KURAM NEDİR?

 Psikoseksüel gelişimden ve birtakım kavramlardan bahsettik peki bunlar nedir? Psikanalize baktığımızda Freud´un ortaya attığı psikanalitik kuramlar hastaların zihinlerinin bilinçdışındaki unsurlarla kurduğu bağı inceleyen yöntemlerden oluşmaktadır. Çocukluk deneyimlerimiz ve bilinçdışı arzularımız davranışlarımızı etkiler. Kişiliklerimizin altında bazen farkında bile olmadığımız hatıra, inanç, istek  ,dürtü ve içgüdülerimiz yatar.İşte bu farkında olmadığımız şeyler bilinçdışımızı oluşturur. Yine Freud´a  göre psikoseksüel gelişimimiz de ilerideki davranışlarımızın kaynağının büyük bir ölçütüdür. Psikoseksüel gelişimimiz doğumdan sonra gözlenen ve belirli aşamalardan geçen bir evrimdir. Bu evrim 5 evreden oluşur :  Oral, Anal, Fallik, Latent ve Genital  Dönem.  Bu dönemlerde libido yani akıl mekanizmalarımızın çalışmasını sağlayan doğal enerji kaynağı , vücudun farklı bölümlerine odaklanır. Libidonal enerji psikoseksüel gelişimin belirli bir evresinde takılıp kalırsa etkisi ömür boyu süren çatışmalar ortaya çıkar. Yani bir yetişkinin kişiliğini belirli evrelerdeki saplantıları belirler. Örneğin daha net ifade edecek olursak oral gelişim dönemi 0-1 yaş arasında yaşanır ve libido odağı ağızdır. Oral dönemde bebeklerin bir şeyleri sürekli ağızlarına alması,emme ,ısırma,emzirme gibi hareketleri sergilemesi kendilerine  tatmin edici bir duygu olarak yansır. Oral dönem gelişimini sorunsuz bir şekilde tamamlayamayan bireylerde  oral kişilik özellikleri gözlenebilir. Mesela bu kişilerde aşırı sigara tüketimi, çok konuşkanlık, tırnak yeme gibi odağın ağız olduğu birtakım davranışlar görülebilir. Diğer dönemlerin sorunsuz bir şekilde atlatılamaması da o dönemdeki libido odağına bağlı benzer sorunların gelişmesine yol açabilir. Yukarıdaki bölümde bahsettiğim karakterler bu evrelerden birinde saplantılı kalmış ve buna bağlı anormal davranışlar sergiliyor olabilir mi?

İD EGO SÜPEREGO VE BUNLARIN ARASINDAKİ DENGE

Kişiliğimizin bizim farkında bile olmadığımız bilinçdışı unsurlarla şekillenebileceğinden bahsetmiştik . Peki kişilik kuramına göre kişiliğimiz nelerden oluşur: İd, ego ve süperego. Freud´a göre erken çocukluk döneminde (psikoseksüel gelişim evresi) yaşadığımız deneyimler id ego ve süperegonun süzgecinden geçerek kişiliğimizi oluşturuyor. İd kişiliğin bileşenlerinden ilk ortaya çıkanı ve doğduğumuz andan itibaren bizimle. Bazı önlenemez arzular zihnimizin derinlerine işlemiş id adı verilen bölümden geliyor. İçgüdüsel ve bilinçdışı gelişen bu mekanizma tüm ihtiyaç ve arzularımızı karşılayarak ertelemeden tatmin olmamız için bizi tetikliyor. Tıpkı bir bebeğin ağlayarak bütün ihtiyaçlarının derhal karşılanmasını istemesi gibi. Hepimiz doğduğumuzda bu id ile doğuyoruz. Sosyal yasaklar, ahlaki normlar, gerçek yaşam ve mantıklı düşünmeden bağımsız bir biçimde hepimizin içinde bu id var oluyor . Böylesine güçlü bir dürtüyü içimizde barındırıyorken elbette herkes istediği her şeyi istediği yerde ve istediği zamanda elde etmek ister. Bu mümkün mü peki?  Hayır. Suçlusu kim? Kişisel dramımızdaki 2. kişiliğimiz :  Ego.Egonun en temel görevi çok güçlü arzularla beslenen id ile dış dünya arasındaki dengeyi sağlamak. İd’in arzularını mantıklı ve gerçekçi yöntemlerle baskılayarak toplumca kabul görmeyecek ya da olumsuz etkiler yaratacak hareketlerde bulunmamızın önüne geçmek. Kişilik kavramında ego bizim bildiğimiz anlamından ziyade yargı, kontrol,nizam gibi işlevleri simgeliyor. Bununla da bitmiyor. Egonun çok üstünde onu sürekli gözetleyen bir güç var: Süperego.  Her şeyi yargılayan düzeni sağlamaya çalışan yargıç . Egomuz id ile görüşme halindeyken ve ‘Banane, ben bunu istiyorum’ çığlıklarını önlemeye çalışırken süperego sert bakışları ile egonun işini yaptığından emin olmaya çalışır . Güçlü, etkili ve daha iyi olmasını ister. Vicdan benzetmesi de yapabiliriz süperego için.Genellikle ilk olarak anne babanın sözleri ,verdiği cezalar,övgüler ile gelişir. Daha sonraları daha geniş anlamda sosyal normlar ve ahlak kuralları ile de şekillenir. Büyüdükçe bu yazılı olmayan standartları içselleştiririz. Yalan söylediğimizde istemeden de olsa kötü hissetmemiz gibi. Başka ne yapar peki süperego? İd açısından doğru egonun da onayladığı bir şeyi süperego önleyebilir . İd, içgüdü ile hareket etmemizi sağlayıp o davranışı yap komutu verebilir. Ego da tartıp biçtiği ölçüde bu davranışın bize olumsuz bir geri dönüşü olmayacağına kanaat getirdiyse eyleme geçmemizi engelleyen içimizdeki tek güç süperegodur. Öyleyse suçluları düşünelim, seri katillerin süperegosu yok diyebilir miyiz? İdleri davranışlarına yön verebilecek gücü eline aldığında ego ve süperego buna dur demiyor mu? Yazımın başında bahsettiğim kahramanlarımız hunharca iç güdüleri ile davranırken uygun bir süperego geliştirmelerini sağlayacak çevrede mi büyümemişlerdi yoksa daha derinlerde yatan bir sorun mu söz konusuydu?

OTOMATİK PORTAKAL ALEX´E PSİKANALİTİK BİR YAKLAŞIM

Otomatik portakalın anti kahramanı Alex arkadaşları ile küçük bir çete kurmuştur ve çetenin lideridir. Geceleri ‘Süt Bar’ adını verdikleri bir mekanda toplanıp içinde onları uyuşturan bir maddenin olduğu sütü içerler ve yapacakları şiddet eylemlerini planlarlar. Haz uğruna şiddet, gasp ve taciz eylemlerinde bulunurlar. Giydikleri beyaz kostümleriyle iyilik ve saflığı temsil etmek yerine karanlık işler yaparlar. Taktıkları şapka ile yaptıkları işleri eğlenceli ve muzipmişçesine görürler. Tüm eylemleri dürtüsel olarak gerçekleşir. Bir gelecek beklentileri ve planları yoktur. İd ile hareket ederler ve eylemlerinin doğurdukları sonuçların onlar için hiçbir önemi yoktur. Yapmak isterler ve yaparlar. Savunmasız gördükleri kişilere saldırmakta ,sonuçlarının ne olacağını önemsemeden hırsızlık yapmakta  ve toplumun huzur ve düzenini bozmaktadırlar. Anti kahraman Alex; ilişkileri çıkar üzerine kurulu ,empatiden yoksun, duygusuz ve hayvansal içgüdüleri ile hareket eden bir karakterdir. Alex´in davranış bozukluğu yaşadığı açıkça görülmektedir. Davranış bozuklukları ve kişilik özelliklerinin psikoseksüel gelişim süreçleri olan oral,anal ve fallik dönemlerinde kazanıldığı göz önünde bulundurulursa: Alex´in annesi ile özdeşleşme sağlayacağı oral dönemde sütten erken ayrılması hazdan kopuş yaşamasına ve oral dönemin sorunsuz bir şekilde atlatılmamasına bağlı olarak ileriki dönemlerde libido odağının ağız olduğu alkol bağımlılığı gibi bazı fiksasyonlara yol açmış olabilir. Kısacası psikanalitik olarak yaklaştığımızda karakterimizin davranışlarının altındaki sebebe sorunlu geçirilen bir psikoseksüel evreyi hedef olarak gösterebiliriz. Hikayemize devam ettiğimizde yine Alex ve çetesinin  suç işlediği bir gün, Alex´in liderliğinden sıkılan arkadaşları onu suç mahallinde bırakıp kaçarlar ve Alex sonunda yakalanıp tutuklanır. Aldığı 14 yıllık hapis cezasından kurtulmak için yeni geliştirilen bir suç tedavisinde kendisinin kobay olarak kullanılmasını ister. Bu tedavi deneyi sürecinde kendisine bazı cihazlar bağlanarak ilaçlar verilip şiddet görüntüleri izletilir. İzletilen görüntüler aslında Alex´in hiç de yabancı olmadığı,kendisinin de zamanında yapmış olduğu şiddet eylemleridir. Zorla izletilen bu görüntüler şiddetin kötülüğü ile karşı karşıya kalmasına ve midesi bulanarak aşırı tepkiler vermesine neden olur. Hastalık olarak adlandırdığı bu rahatsızlık sürecinden kurtulmak ister ve bu doğrultuda iyi olanı yapmaya zorla yöneltilmiştir. Kötü bir eyleme kalkışması dahi midesini bulandırıp kramplar girmesine neden olur. Tıpkı Pavlov´un köpeğinin koşullanması gibi kötülüğü yapmamak üzere koşullandırılmıştır. Alex deney sonucunda hükümet tarafından şekillendirilen bir OTOMATİK PORTAKAL olmuştur. Deney aşaması tamamlanıp hapisten çıktığında topluma kazandırılması beklenirken toplum onu dışlar. Daha önce yaptığı şiddet eylemlerini kötü bulan toplum şimdi aynısını ona yaşatmaktadır. Ailesi onu kabul etmediğinden evsiz kalır. Bir gün çaresizce dolanırken tesadüfen daha önce içeriye zorla girdiği yazar Frank´ın  evine girer. Alex´ten intikam almak isteyen yazar Frank onu eve kapatır ve Alex´i tetikleyerek onun tekrardan hastalık belirtisi göstermesine sebep olur. O anda Alex tek kurtuluş yolu olarak intihar etmeyi düşünüp camdan atlar fakat ağır yaralı olarak gözlerini hastanede açar. Basına yansıyan bu olay sonucunda deneyin uygulama yetkilisi olan hükümet kamuoyunu karşısına almamak için  Alex´i eski haline döndürmek isteyerek onu bir makine gibi kullanmaya devam edecektir. Hikayenin bu kısmı etik açıdan tartışmalıdır ve bazı soruları doğurmuştur . Deney sonucunda Alex´in özgür iradesi elinden alınarak kötülük yapmamaya zorlanmıştır . Aklımıza şu soru gelebilir: Seçme şansın olmadan yaptığın ahlaki eylemler seni iyi biri yapar mı? Bu da belki başka bir yazının konusu olabilir.  Sonuç olarak Otomatik Portakalda psikanaliz açısından Freud´un ortaya koyduğu kişiliğimizin hazla bağdaşan  unsurlarından biri olan İd´in, Alex´in davranışlarına yön verdiği görülür. Ceza almasını ve toplum tarafından dışlanmasını sağlayacak durumlarda egosu devreye girmemektedir. Antisosyal kişilik bozukluğu kahramanımızın tüm yaşamını etkiler .Kendi iç dünyası ve yaşadığı toplum ile çatışmaya girer. İçinde bir güç, arzu,kontrol ve özgürlük çatışması yaşanır. Nihayetinde kişiliklerimiz de bu çatışan karakterlerin bir ürünüdür. Alex´in tüm bu davranışları da kişiliğinin bir yansımasıdır ve psikanalitik bir zemine oturtulabilir ya da kim bilir biz bu yazıda psikanalizi tartışırken Alex´in saldırgan davranışlarının tek açıklaması sebepsiz bir can sıkıntısıdır.

https://evrimagaci.org/psikoseksuel-gelisim-teorisi-nedir-freudun-ileri-surdugu-psikoseksuel-gelisim-evreleri-nelerdir-11910

https://www.youtube.com/watch?v=wqhdIKUXqwg&ab_channel=KhanAcademyTurkce

https://www.youtube.com/watch?v=854XNhTPOJg&ab_channel=MozartCultures

https://www.youtube.com/watch?v=kJHnaKS0Igg&ab_channel=BebarBilim

elif atak

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.