Eş Miyiz, Yoksa Eşit mi?

Neler oluyor hayatında sorguluyor musun hiç? Ne yaşanıp bitiyor merak ediyor musun? Haksızlığa uğradığını düşündüğün ya da sana fazladan hak verildiginde hak etmediğine kanaat getirip rahatsız olduğun oluyor mu? Sırf erkek olduğun için kendini şanslı hissettiğin ya da sadece kadın olduğun için iyi ki dediğin anlar var mı hayatında? Yoksa sen de halinden memnun olmayı tercih edip taşın altına elini koymaktan gocunanlardan mısın? Birazdan okuyacaklarının içinde yalnız kadınlar ya da yalnız erkekler yok. Birazdan göreceklerinin içinde sen varsın en çok sen.. 

En büyük milli hazinemiz ve dilimizin güvencesi olarak gördüğümüz TDK’nin hizmetçi bayan olarak tanımladığı kadın türünün en zor ve en sancılı dönemlerinden birini geçirmekte. Her gün biraz daha itibarsızlaşan insanlık dürtüsü, doğuştan gelen bir yetimiz olmaktan çıkıp nadir tercih edilebilen meslekler grubuna dahil oluyor. Zamanla icra edilmesi daha da zor hale gelen bu meslek tüm canlılardan, en çok da kadınlardan elini eteğini çekiyor. Çünkü ahlak, edep, namus ve rencide kavramları çoğunlukla kadınlar ve kadınların yaşam şekilleri üzerinden sınanıyor. Gündelik hayatımızda önemsemediğimiz, gözümüzden kaçan veyahut bile isteye göz ardı ettiğimiz küçük detaylar farkında olmadan bilinç altımıza işliyor. Otomotik olarak içselleştirdiğimiz bu görüşler, davranışlar beyin ağlarımıza pusu kuruyor. Bu doğrultuda elimizde olmadan bir bakış açısı belirliyor ve benimsediğimiz hayat felsefesine yönelik insanları yargılıyoruz. 

Mesela en basitinden boşanmış kadınlara dul derken, aynı sosyokültürel konumdaki erkekleri bekar kabul ediyoruz. Dul kadınların bekar erkeklerle evlenmelerini garipsiyoruz ama dul ve çocuklu erkeklerin bekar kadınlarla evlenmelerini kanıksıyoruz. Yine buna benzer olarak evlenmek isteyip evlenemeyen ya da yaşam tarzına uygun olmadığını düşündüğü için tercih etmemiş belirli yaştaki kadınlara ” evde kalmış” damgasını vururken aynı durumdaki erkeklere “müzmin bekar” unvanını layık görüyoruz.

Daha küçük yaştaki erkek  çocukların erkekliğe ilk adımlarını davullarla, zurnalarla çirkin sloganlarla kutluyoruz ve onları ataerkil düzene hediye ediyoruz. 

Bir başka vaziyet ise oldukça içler acısı. 

Kadınlar için şiddet hayatlarının en önemli sorunu. Ağır şiddet vakalarının ve korunma talebinde bulunanların sayısı artarken dava kabul oranları geriliyor. İşte verilerle Türkiye’de kadına yönelik şiddet°°°Bianet’in Erkek Şiddeti Çetelesi’nin medya takibiyle belirlediği verilere göre 2018 yılının ilk 10 ayında en az 203 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi.

Aile ve Sosyal Çalışmalar Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi‘nin birlikte yürüttüğü 2014’te yayımlanan Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması da ağır derecede şiddete maruz kalan kadınların durumunu ortaya koyar nitelikte.

Ülkedeki kadınların en az üçte birinin fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığı belirtilen araştırma kadınların sadece yüzde 11’inin bunu resmi kurumlara bildirdiğini gösteriyor. Üstelik bu sayılar sadece evli kadınlar için geçerli. Dolayısıyla, şiddete maruz kalan kadınların resmi sayılardan çok daha fazla olduğu tahmin EDILIYOR.Bu şiddetin sebepleriyse sıralamakla bitmiyor. Cinayet işleyen erkeklerin kadınların üzerinde her türlü hakka sahip olduklarını savunması, reddedilmeye karşı tahammülsüzlük, kıskançlık ve aşk çarşafı altında kadınlara gösterdikleri Terörize sevda… Şiddet her zaman göründügü kadar çıplak da olmuyor üstelik. Kadınların normal yaşantılarındaki hal ve tavırlarından kendilerine  pay çıkaran ve bunu sonuna kadar hak gören, istenilen ilgi görülmediğinde hoyrat ve nobranca eleştiren erkekler, sevgililer de psikolojik açıdan baskı yaratabiliyor. 


Yaşanan bir diğer sorun ise liderlik vasfının daima erkeklere ait olduğunun düşünülmesi ve bu vasfın kadınlara yakıştırılamaması. Oysa ki tarihin akışını değiştirmiş, etkisi altındaki insanların yollarını açan, aydınlık gelecek mimarları olan ROSA PARKS, GÜLER SABANCI, FRİDA KAHLO ve daha bir çok güçlü kadın liderler varken bugün  çıkıp da bir KADIN ne yazık ki üzerine basarak söylüyorum bir KADIN “kadının sözünün ve hükmünün geçtiği yerde insanların perişan olacağını, yüksek makamları haketmediğini düşünüyor ve bu destek görüyorsa durum oldukça vahim demektir. Bu kör, sapkın, sığ cehalet en temelden sorgulanmalıdır.

Bu noktada nerede yanlış yapıyoruz diye baktığımızda geçmişimizi, geleceğimizi ve bugünümüzü sorguluyor, somut hatalar arayarak yanlış sularda yüzüyoruz. Çünkü esas yanlış yakınımızda en çok da kendi içimizde. Doğumumuzdan itibaren bizlere empoze edilen ve bizim de başkalarına empoze ettiğimiz bu nüanslar gözümüzdeki at gözlüğünün en büyük sebebi.

Eşitlik başlığı altında incelediğimiz haksızlıklar, aşağılamalar ve yapılan yanlış algı yönetimleri etkisini çoğunlukla kadınlar üzerinde gösterse de itibarsızlaşan bu insanlık platformu erkek cinsine ve haklarına da hatrı sayılır gölgeler düşürmekte. Buna örnek olarak  ufak bir ayrıntı gibi görünen ancak esasında öyle olmayan “erkek adam ağlamaz” kurgusu. Sanki bu insanların hiç teselliye ihtiyacı yokmuş gibi , duygusuz, şefkatten yoksun robotlarmış gibi sorgulanması ve eleştirilmesi. Bir diğer yaşanan kurgu ise ki bence bu yapılan en büyük haksızlık olarak nitelendirilebilir: Ekonomik reislik rütbesinin erkeğe yüklenmesi ve erkeğin adeta bir cüzdan olarak görülmesi, var olan ilişkilerin her boyutunda kadın partnerine ekonomik açıdan bakmakla ve sevindirmekle yükümlüymüş gibi davranılması ;bazı kadınların erkekleri sırtını dayayacağı, kendisine maddi destek sağlayan ticari bir kuruluş olarak görmesine ve evlilik kurumunu kendisini refaha çıkaracak bir çıkış yolu olarak görmesine neden oluyor. Buna örnek alarak tüm uğraşları, hedefleri içi dolu bir banka kasası yaratmak amaçlı evliliği ilke edinen kızlar olabiliyor. Dolayısıyla bunu kariyer olarak gören ve eşini kullanabildigi için bununla övünen sahte, külkedisi, vasat bir nesil yetişiyor. Ne yazık ki su üzerine çıkardığımız bu mevzular kişisel  eleştirilerle sınırlı kalmıyor ve birçok resmi verilerle de destekleniyor. Bu istatistiklerde en üzücü olanı ise yine Türkiye İstatistik Kurumundan geliyor.

TÜİK ,2014 yılına ilişkin intihar istatistiklerini açıkladı. Buna göre, ölümle sonuçlanan intihar sayısı, revize edilen 2013 yılı verisine göre 3 bin 252 iken, geçen yıl 3 bin 65 oldu. İntihar edenlerin yüzde 74,3’ünün erkek, yüzde 25,7’sinin kadın olduğu görüldü.Bu intiharları nedenleri incelendiğindeyse vahim tabloyla karşılaşıldı. Maddi sebepler, işsizlik, kendilerine yüklenen manevi sorumluluklar, eşleri  tarafından gördükleri banka muamelesindeki gurur kırıcı konumları ve daha birçok toplumsal kalıplar erkeklerin intihar oranlarında başı çekmesine neden oluyor. 

Bu noktada yine ortak bir alanda buluşamıyor birbirimize eş olamıyoruz. Otoritemizi karşı cins üzerinde sağlayarak kuru gücümüzü ispat etmeye çalışıyor ve adete cinsiyetler arası değişim savaşı başlatıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğini benimsememiz ve bu ilkeye göre yollar çözmemiz gerekirken birbirimize üstünlük kurmaya çalışıyor, bir tarafın ağır basmasını başarı olarak kabulleniyoruz. Eşitlik ilkesine yapılan darbeler her zaman iki cinsiyet arasında yaşanmıyor. Hemcinsler arasında yaşanan bu birliktesizlik eşitlik ilkesinin benimsenmesini ve sindirilmesini daha da zorlaştırıyor. Kadının kadına, erkeğin erkeğe vurduğu sekte daha çıkmaz yollar oluşturuyor. Siz de takdir edersiniz ki hem cinsi tarafından hor görülen birinin karşı cinsi tarafından saygı ve sevgi görmesi daha da zor ve ilginçtir.

Uzun lafın kısası içinde bulunduğumuz bu paradoxu değiştirmek bizim elimizde ve akışa müdahale etmek için de büyük devrimler gerçeklestirmeye ihtiyacımız yok üstelik. Tüik verilerince  doğrulanan kadınların iş hayatına katılım yüzdelerinin bir önceki yıllara göre sürekli arttığı bilgisi de değiştirilen ufak bakış açılarının sosyoekonomik hayatta kendini göstermeye başladığının sinyalleri aynı zamanda. En temelden en basitten bile başlasak bir çok şeyi değiştirebiliriz. Bunun için ise sıkmadan, boğmadan, tüketmeden, tel örgüler çevirmeden, özveriyle, anlayışla yaklaşımın olması şart. Küçümsenmelerin olmadığı, toplum baskılarının eşitlik çarkına çomak sokmadığı bir dünya için eşitliğin olması gerektiğine inanan ve yaşanan ayrımcılıklara tepki gösteren insanlara “aykırı”  ve “düşman” yaftalarını yapıştırmayarak başlayabiliriz.

Unutmayın! Biz kadınlar ve erkekler olarak hem eşiz hem de eşitiz. Birbirimizin sınırlarını ihlal eder ve saygı duymazsak eş de olamayız. Çünkü biz tıpkı bir vücudun iki ayağı gibiyiz. Yürümek, koşmak ve ilerlemek için birbirimize ihtiyacımız var. 

http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=1105

http://calismatoplum.org/sayi21/atilgan.pdf

https://dergipark.org.tr/download/article-file/605702

https://www.researchgate.net/profile/Serhat_Citak/publication/259779575_Psychosocial_factors_increasing_suicide_risk_Absence_of_social_security_immigration_and_other_stressors/links/00b4952dd2bb9761a9000000/Psychosocial-factors-increasing-suicide-risk-Absence-of-social-security-immigration-and-other-stressors.pdf

5 thoughts on “Eş Miyiz, Yoksa Eşit mi?

  • 29 Temmuz 2019 tarihinde, saat 23:23
    Permalink

    Okuduktan sonra birkadin olarak kendimi s orguladim. Değişmenin vakti diyorum…

    Yanıtla
  • 28 Ağustos 2019 tarihinde, saat 20:51
    Permalink

    Başarılı bir yazı ve önemli bir konu başlığı.

    Yanıtla
    • 28 Ağustos 2019 tarihinde, saat 20:53
      Permalink

      Çok teşekkürler

      Yanıtla
  • 28 Ağustos 2019 tarihinde, saat 22:48
    Permalink

    Çok düşündüğüm konulardan bir tanesi o yüzden ben de bir şey yazmak istedim umarım en azından bir kişiyi etkileyebilirim.

    İnsanoğlu tarih ağacında her zaman elinden geldiğince dallara ayırmıştır kendini önce cinsiyet sonra ırk sonra statü ve daha niceleri. Bu da sürekli olarak birbirimizden uzaklaştırmıştır bizleri. Eğer kadın ve erkek eşitliği istiyorsak önce o ağacın hastalıklı dallarını budamalıyız hemen kökünü kazımamalıyız yani sorunları sırasıyla halletmeliyiz.Tane tane budamalıyız ağacı yoksa o dallar yeniden çıkar ve en adi meyvesi olan şiddeti üretir.Neden sırayla gitmemiz gerektipine bir örnek verecek olursam çekik gözlüleri aşağılayan birine sen çekik gözlü şu kadınla eşitsin demek ne kadar mantıklı veya aşağılanan kadına bak siz eşitsiniz demek ne kadar inandırıcıdır değil mi?

    Kadın erkek eşitliğini sağlayabilmek için bilinç geliştirmeliyiz ama herşeyde olduğu gibi bunda da adım adım ilerlemeliyiz ve kadın erkek eşitliği bunun son ve en sağlam basamağı olmalı ki bir kez daha filizlenmesin arsız dallar.

    Demek istediğim şu ki evet kadınlara ve erkeklere karşılıklı olarak haksızlık yapıyoruz ne yazık ki tabularımızdan kaynaklanan bu tutumdan kurtulmak için önce kendi köklerimize inip iyice araştırmalı hatalı bulduğumuz yerleri budamalıyız.

    Belki bir gün sizin bizim gibi insanlar tabuları yıkmaya devam ettikçe yenisini bizler en çağdaş bir şekilde kurabiliriz.

    Ayrıca son olarak eklemek istediğim bir şey daha var.Bu temizlenme(budama) işlemi psikolojik olarak kolay olmayacaktır ama unutmayınız ki sizi öldürmeyen şey sizi güçlendirir.

    Yanıtla
    • 28 Ağustos 2019 tarihinde, saat 23:12
      Permalink

      Oldukça haklısınız benim de bahsettiğim gibi en temelden sorgulanmalı bütün bunlar…

      Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.