“Aşı Reddi” Bindiğimiz Dalı mı Kesiyoruz?

Aşı, bulaşıcı hastalıkları önleme ve kaldırma, hastalıkların morbidite ve mortilitesini azaltma ve sağlıklı bir toplum gelişimi için hem güvenilirlik hem de maliyet düşüklüğü nedeniyle en iyi yöntem ve 20. yy’ın en önemli buluşlarından biri kabul edilir. (tarihi 18. yy’a kadar gider) Yürütülen aşılama çalışmaları sayesinde ülkemiz 1998 yılından beri çocuk felcinden arındırılmış bölgeler arasındadır ve 2002 yılında “Polio’dan arındırılmış bölge” sertifikası almıştır. (Şu anda ise coğrafi konumundan ötürü ülkemize yapılan göçler, göç eden kişilerin çoğunlukla aşı yaptırmamış olması nedeniyle çocuk felcinin tekrar görülme riskini artırmaktadır.) 2009’da ise ülkemiz maternal ve neonatal tetanozdan arındırılmıştır. Ülkemizde durum bu kadar parlak iken maalesef aynı şey tüm dünya için geçerli değil. Dünya Sağlık Örgütü 2017 verilerine göre Dünya çapında yılda 1,5 milyon kişi aşı ile önlenebilir hastalıklardan dolayı ölmektedir.

Peki geçmişte durum nasıldı?

18. yy.’da her yıl 400.000 kişinin ölümüne sebep olan çiçek hastalığı 1967 verilerine göre sadece o yılda 15 milyon insanı hasta etti ve bunların 2 milyonu öldü.

Aşılamada önemli bir noktaya gelinmiş bile olsa kızamık hastalığı Dünyada en önemli çocuk ölüm nedenlerinden biri. Sadece 2013 yılında 145 000 çocuk kızamıktan hayatını kaybetti.

Örnekleri çoğaltmak mümkün ama bu sayılar aşının belirgin etkisini, aşı uygulamalarının planlı şekilde uygulanmasının önemini anlamamız için yeterli olacaktır.

O halde insanlar neden aşı karşıtlığını savunuyorlar?

Aslında bu durumun temeli 1850 li yıllara, İngiltere’ye dayanmaktadır. 1853’te İngiltere’de olan çiçek salgınında devlet, halka o zamanın şartları gereğince detaylı bilgilendirme yapmaksızın aşıyı zorunlu tutmuş ve reddetmek isteyenlere hapis gibi ağır cezalar uygulamıştır. Yapılan bu uygulamalar insan doğası gereği tepki ile karşılanmıştır. Zamanla bilinçlenmenin artmasıyla bu tepki azalsa da özellikle son yirmi yılda bu karşıtlık tekrar baş göstermiştir. Öyle ki tehlikeli boyutlara ulaşan bu durumun önüne geçmek için Dünya Sağlık Örgütü ‘Aşı Tereddütleri Çalışma Grubu’ adı ile aşı reddini araştırmak için bir grup kurmuştur. Ülkemizde ise 2017 verilerine göre 23 000 aile çocuklarına aşı yaptırmayı reddetmiştir.

Aşı karşıtlarının iddiaları neler?

  1. “Aşılar cıva, eter, alimünyum, antibiyotik ve birçok kimyasal içerir ve bunlar otizm ve benzeri hastalıklara sebep olur.”

Amerika Birleşik Devletlerinde 2000-2012 yılları arasında ve bütün eyaletlerinde yürütülen bir araştırmada, 8 yaşındaki çocuklarda otizmin 2000-2006 yılları arasındaki dönemde görülme sıklığı 150 çocukta 1 iken, 2006’dan sonraki dönemde 68 çocukta 1’e yükseldiği bildirilmiştir. Otizmden, özellikle KKK aşısı ve içerisinde bulunan thiomersal maddesinin sorumlu olduğu düşünülmektedir. Bu bilgiyi literatürde destekleyen bilimsel makaleler de bulunmaktadır. Bununla beraber birçok çalışma thiomersal içerikli KKK aşıları ile otizm arasında bir ilişki bulunmadığını söylemektedir. Bu doğrultuda Dünya Sağlık Örgütü’nün 2004 yılında yayınladığı raporda aşıların içinde koruyucu amaçla bulunan cıva içerikli thiomersal maddelerinin toksik düzeyde bulunmadığı ve kullanımına devam edilmesi gerektiği önerilmektedir Ayrıca bu iddia ilk olarak 1998 yılında cerrah Andrew Wakefield tarafından The Lancet dergisinde ortaya atıldı. Daha sonra British Medical Journal dergisinde yayımlanan karşıt makaleler sonucunda Wakefield’ın bu çalışmasının doğru olmadığı ve gerçekleri yansıtmadığı ortaya çıktı. Wakefield meslekten ihraç edildi.

2. “Aşılanma yerine hastalık geçirilerek daha iyi bağışıklık sağlanır.”

Daha önce de bahsettiğimiz rakamlara baktığımızda durumun pek de öyle olmadığını görüyoruz. Aşıda hastalık etkenlerinin zayıflatılmış hallerini alırken, hastalıkta hiçbir korunmamız olmadan gerçek etkenle karşılaşıyoruz.

3. “Tamamlayıcı ve alternatif tıp daha etkin ve yan etkisi daha azdır.”

Avusturalya’da bununla ilgili yapılan çalışmalarda aşıyı reddedenlerin alternatif tıp yöntemlerine daha sık başvurdukları görülmüştür. Yapılan çalışmalarda tamamlayıcı tıp yöntemleri daha doğal, kimyasal olmayan, yan etkisi olmayan, büyük ilaç şirketlerinin para kaygısını barındırmayan güvenilir yöntemler olarak görülmektedir. Ancak bu yöntemler sadece tıbbi tedaviye yardımcı olabilirler. Tıbbi tedavinin yerini tutamazlar. Ayrıca bu yöntemleri uygulayan kişi ya da kişilerin büyük çoğunluğunun eğitimsiz, sertifikasız ve devlet kontrolünden uzak olması ülkemiz için büyük tehlike arz etmektedir.

4. “Aşıların yan etkilerini bildiren çalışmalar vardır.”

Evet aşıların ve aşıların etkinliğini artırmak ve bozulmasını önlemek için içerisine konan diğer maddelerin basit ağrılardan anafilaksiye kadar birçok yan etkisi olabilir. Ancak aşıların yan etkileri hastalığın kendisi ile kıyaslandığında çok daha seyrek ve hafif formdadır. Yarar-zarar dengesi düşünüldüğünde yapılan çalışmalar aşı ve aşılama lehinedir.

5. “Çocukların bağışıklık sistemi daha tam gelişmemiştir ve aşılar bağışıklık sistemine zarar verir. Ayrıca bebeğe verilen anne sütü onu koruyabilir.”

Bebekler doğumdan itibaren her dakika çok sayıda antijenle karşılaşırlar. Annesinin vücudundan ve çevreden çok sayıda mikroorganizma bebeğin vücuduna yerleşir. Bebek ek gıda almaya başladığında ise bu mikroorganizmaları gıdalarla alırlar. Bebeğin geçirdiği bir nezle 4-10 farklı antijenle karşılaşmış olması demektir. Aşılarla verilen antijenlerin sayısı bunların yanında oldukça az miktardadır. Ayrıca aşıdaki antijenik uyarım, doğadakinin aksine kontrollü bir uyarımdır.

Anne sütünün bebeği hastalıklardan koruduğu su götürmez bir gerçektir. Hatta hekimler anne sütünü bebeğin ilk aşısı olarak tanımlar. Ancak kızamık, kızamıkçık, kabakulak gibi hastalıklarda anne sütü yeterli olamaz. Kaldı ki bu hastalıklar bebeğin sadece anne sütü aldığı dönemde değil çok geniş bir zaman aralığında görülebilir. Anne sütünün koruyuculuğu süt kesilir kesilmez ortadan kalkarken aşının koruyuculuğu yıllar sürer.

6. “Bazı ‘dini veya felsefi etkinlik kazanmış kişiler’ ve bazı ‘doktorlar’ aşıların zararlı olduğunu anlatmakta ve çocuklarına yaptırmamaktadır.”

Yapılan çalışmalar Afrika, Afganistan, Hindistan’da dini inançların ve dini liderlerin aşı retlerinde etkin olduğunu göstermiştir. DSÖ ‘Aşı Tereddütleri Çalışma Grubu’ analizine göre insanların kendilerini daha bilgili ve farkındalıklarını artmış olarak tanımlaması aşılarla ilgili güven sorularının başını çekmekte, aşıya ulaşılabilirliği saymazsak dini ve felsefi etkin kişilerin yönlendirmeleri çözülmesi zor karşılıklı diyaloga ihtiyaç duyulan bir problem olarak görülmektedir.

Ülkemizde ise bu durumun bir benzeri yaşanmıştır. 18 Aralık 2017 de Hürriyet gazetesinin yaptığı habere göre Canan Karatay grip aşılarında alüminyum olduğunu iddia etti ve aşıların gereksiz olduğunu belirtti. Karatay’ın bu iddialarına karşılık 31 Aralık 2017 tarihinde KLİMİK (Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği) konu ile ilgili bir basın bildirisi yapmış ve bu iddiayı yalanlamıştır. (iki habere de ulaşmak isterseniz aşağıdaki linklerden ziyaret edebilirsiniz.)

7. “Aşı üreten firmalar çok büyük gelirler elde ettiği için art niyetli bir ‘Pazar’ olabilir.”

Aşılar toplum sağlığını ilgilendiren ürünler olduğu için aşı uygulamaları bağımsız bilimsel kuruluşlar tarafından (DSÖ, Avrupa Hastalık Kontrol Merkezi, Uzmanlık Dernekleri vb) denetlenmektedir. En ufak bir şüphede bağımsız bilimsel komisyonlar kurulur, burada tartışılır ve araştırılır. Rotavirüs aşısı bunun en güzel örneğidir. Temmuz 1999’da Rotavirüs aşısı kullanıma girdikten 10 ay sonra CDC (Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri) ’nin “Aşı Yan Etki Takip Sistemi” ne gelen raporlarda aşı sonrasında 15 çocukta ciddi bir hastalık olan intusepsiyon geliştiğinin bildirilmesi üzerine aşının uygulanması durdurulmuştur. Daha sonra yapılan bilimsel araştırmalar gerçekten bu yan etkinin aşıdan kaynaklandığını gösterince aşı piyasadan çekilmiş ve aşı firmaları bu yan etkiye neden olmayan yeni bir aşı üretmişlerdir.

Sonuç olarak aşılanma hem bireysel hem kitlesel bakımdan insanoğlu için büyük önem taşımaktadır. Aileler özellikle sosyal mecralardan yürütülen ve tamamen bilimsellikten uzak bu tür fikir akımlarına kapılmamalı ve akıllarında soru işaretleri varsa dahi bunu konunun uzmanlarına danışmalıdırlar. Aşıların uygulanmaması durumunda geçmişte nüfusun 3’te 1’ini yok eden salgınların tekrar yaşanacağı unutulmamalıdır. Kısaca aşılar insan sağlığı içindir. Aşı olun sağlıklı olun. 😊

Haberler için :

www.klimik.org.tr/2018/01/02/grip-asisinda-aluminyum-yok/

www.hurriyet.com.tr/gundem/prof-dr-canan-karatay-grip-asisi-tehlikeli-40682097

Kaynakça:

Bilim ve Gelecek Dergisi Haziran 2018 “Aşı Karşıtlarının İddiaları ve Gerçekler” Prof. Dr. Alpay Azap

Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi 2018; 8(1): 34-43 “Çocuklarda Aşı Uygulamaları: Güncel Bir Gözden Geçirme” Seltap GÜLCÜ, Sevda ARSLAN

https://www.journalagent.com/kafkas/pdfs/KJMS_8_1_71_76.pdf

Esra ESMER

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi dönem 4 öğrencisi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.