İNTİHARIN NÖROBİYOLOJİSİ VE YAŞAMIN FELSEFESİ

https://www.neoldu.com/service/amp/intihar-sebepleri-33722h.htm

Var olan bir şeyin yok olması, canlılığın ve devamlılığının sona erişi, sürekliliğin mezarı ve nefes alıp verişimizin baş düşmanı…
Bu tanımlamalar bize neyi çağrıştırıyor?Mantığımızda neleri harekete geçiriyor?Düşünüyorum ve elbetteki intihar kavramı canlanıyor zihnimde.Bir nevi tehlikeli ve ölümcül bir özgürlük de denebilir kendisine.Neticede özgürce insanın kendi hayatını sonlandırma hakkı diğer bir tanımı. Duygusal bir sonlanış da olabilir bu bazen bedensel bir sonlanış da.Çevremizde somut olarak bedensel intiharlara şahit olsak da bir çok çeşidi mevcut farkettiğimiz gibi.Yeri geliyor insanlar duygularını da öldürüyor, zihnini de,geleceğini de…Ama ne yazık ki en korkunç ve belki de en geri dönüşsüz olanı bedensel olarak yapılan intihar.Düşünün size nefes aldıran bir hava makinesinin fişini çekiyorsunuz.Baktığımızda şaşırıyoruz ve anlam veremiyoruz. Böylesine cesur ,bir o kadar da korkak bir kararı nasıl bir beyin dalgalanmasının verdiğini bilemiyoruz ve aslında bizi hayatta tutan şeyin ne olduğunu da. İnsanlar olarak bir çoğumuz hayattaki amacımızın ne olduğu konusunda net cevaplar veremiyoruz ve diğer bir çoğumuz da belki bir amaçsızlık belki bir nedensellik doğrultusunda son veriyoruz yaşam serüvenimize. Tüm bunların oldukça karmaşık ve cevapsız göründüğü ortada. Ancak biraz derinlere iner ,karıştırırsak ve insanın nörofizyolojisine merdiven dayarsak boyumuzun erişemediği çıplak,soğuk manzarayı görebilir hatta belki de elle tutulur cevaplar bulabiliriz. Kim bilir belki de elle tutulur yeni sorular….

Tarihçesi ilkel çağlara kadar uzanan intihar antropolojik bu zamanlarda zehirli olduğu için yenmesi yasak bir yiyeceğin bilerek yenmesi olarak uygulanmaktaymış.Birçok antropolojik araştırma da ilkel kabilelerde intihar olgusunun olduğunu doğrulamaktadır. Burada görülen intihar daha çok yenmesi tabu olan yiyeceklerden doğmaktadır . Tabuyu çiğnemesi halinde doğacak sonucu bildiği halde, birey bu tabuyu çiğnemekte; yani ölümü göze almaktadır.Fakat bazı eski çağ bilimcilerine göre ilkel topluluklar intiharı ve düşüncesini toplulukları içinde asla barındırmamaktaymış. Bu görüşün ortaya atılması ve savunulmasında 18. yüzyıl düşünür ve yazarlarının tanımlamaya çalıştıkları Happy Savage (Mutlu İlkel) imajı yattığını söyleyebiliriz sanırım . Yani dünya denen bu düzen karmaşıklaştıkça ,çoğaldıkça ve yoğunlaştıkça intihar daha fazla boy göstermiş . Bunu günümüz verileriyle de desteklemek mümkün.Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre intihar oranları dünya genelinde son 45 yılda %60 artmış ve her 40 saniyede bir kişi intihar etmekteymiş
TÜİK verilerine göre ise 2018’de Türkiye’de 3.161 kişi kendi isteği ile yaşamına son vermiş.

http://psikolezyum.com/intihar-norobiyolojisi/amp/



Zamanlar ve mekanlar değiştikçe amaç ve yöntemini de değiştiren intiharın nedenlerine ve beyni ele geçirip karar mekanizmasını nasıl esir ettiğine inecek olursak durum oldukça gizemli ve karmaşık. Öncelikle belirtmeliyim ki intihar ne kadar istemli bir olay gibi gözükse de ne yazık ki şizofreni,alzheimer, bipolar vb .hastalıkların son safhasında gerçeklesmesi kuvvetle muhtemel olan istemsiz,bilinç dışı bir eylem. Ancak biliniyor ki istemli ve istemsiz şekilde yapılsa da bu yolculuk iki durumda da benzer adreslerden ve duraklardan oluşuyor.İntihar engellenme, irritabilite, korku ve öfke ile birlikte bu yolculuğa çıkıyor Bunun temelinde

1. Serotonerjik
2. Dopaminerjik
3. Noradrenerjik
4. GABAerjik nörotransmiter sistemleri bulunuyor.

Deneyler öncelikle fareler üzerinde yapılıyor ve bir takım bulgular ortaya çıkıyor. Farelerde beyin serotonin düzeyinde düşme ile birlikte agresyon, kavgacılık, diğer fareleri ve yavruları
öldürme davranışında artma olduğu, Nöradrenalin aktivitesi artınca agresif davranışının arttığı saptanıyor. Daha sonrasında klinik çalışmalar insanlar üzerinden devam ediyor.Major depresyon olgularından intihar girişiminde bulunanların yaklaşık üçte ikisinde beyin omurilik sıvısında (BOS) serotonin metaboliti olan 5-hidroksiindol asetik asit (5-HIAA) düzeyi düşük bulunuyor. Bu düşüklüğün intihar davranışı ile
depresyona göre daha fazla bağlantılı olduğu anlaşılıyor.Bu azalmanın nedeni ; Transmitter salınımında,serotonin nöronlarında ,serotonin sentezinde ve hedef nöronların inervasyonunda azalma aynı zamanda otoinhibitör etkinin artması ile açıklanıyor.Bahsedilen salınımlar ya doğuştan düşük veya yüksek miktarlara yatkın oluyor ya da bu düzeyler kişinin yaşantısına bağlı olarak değişkenlik gösteriyor.


http://noroblog.net/2019/05/21/depresyonun-immunolojisi/

Araştırmacıların anlattıklarından ve bazı sosyolojik kaynaklardan anladığım kadarıyla genetik faktör bireyi intihara sürükleyen teşkilatın başını çekiyor.Affektif hastalık varlığı intihar davranışı için önemli ölçüde belirleyici. Aynı zamanda seratonin metaboliti olan HIAA düşüklüğü genetik olarak aktarılabiliyor.
Kaynaklarda deneyselliğine değinen bir yazı bulamasamda monozigot ikizlerdeki intihar konkordansı dizigotlara
göre yetiştikleri ortama bakmaksızın yüksek bulunduğu da bazı kaynaklarda yazılmış.

İkinci olarak cinsiyet faktörünü söyleyebiliriz.DSÖ kaynakları başarısızlıkla sonuçlanan intihar girişimlerinde kadınların, ancak ölümle sonuçlanan intiharlarda erkeklerin başı çektiğini söylüyor
Elbette ki bu faktörü de kendi içinde sosyal,dini,ekonomik vb. bir çok nedensel başlığa ayırmak gerekiyor.

Açıkçası benim çok tuhaf karşıladığım bir diğer teşkilat üyesiyse kişinin medeni durumu. Kaynaklar bunun üzerinde de fazlasıyla durmuş. Kimi kaynaklar da bu kategoriyi intiharın yayılımı ve epidemiyolojik dağılımı başlığı altında inceliyor ancak ben bu durumun yayılımdan çok içerisinde bir seçim barındırdığı için nedensellik taşıdığı görüşündeyim. Bu seçimin ve sebebin de sonucu olarak evliliğin ve çocuk sahibi olmanın intiharı önleyici etkisi oldukça büyükmüş ve hatta evlilere oranla bekarlarda 4 kat daha fazla görülüyormuş.

Bu araştırmalardan bir diğer çıkarımımsa bu nörobiyolojik mekanizmanın tetikleyicileri akut ve kronik olarak da ikiye ayrılıyor.
Çünkü intiharların bir kısmı kişinin kendi için önemli birini kaybetmesi, ayrılık, sınav kaygısı gibi bir anda gelişen ,insan beynine ansızın siyah bir perde indiren olaylar nedeniyle yaşanıyor.
Elbetteki karşılaştırılamaz fakat kronik olarak baktığımızda aslında durum bence daha üzücü. Çünkü eminim ki bilinci yerinde olan insanların intihara bu denli uzun süreçte karar vermesi aslında bir çok kez yaşama isteğiyle hayatta kalmayı tekrar tekrar denediğini ve başarısız olduğunu da gösteriyor.Bu çabanın var olduğunu bilmekse durumu daha dramatik kılıyor. Bu kronik sorunlar kendi içinde bir çok faktörü barındırıyor ve en kötüsü de bu etkenlerin bir çoğu bireyin kendisinden kaynaklı değil .Üzerinde en çok konuşmamız gerekense ailesel,sosyal,yaşam şartları gereği muhattap olunan çevresel yaşam ve dünya düzeninin getirdiği mecburi döngüler . Aslında bu başlık altında toplanılan bir çok mevzu var. Arkadaşlık ilişkileri,aile hayatı, okul,öğretmenler,iş arkadaşlıkları ,her türlü duygusal bağlar,taciz tecavüz ,eğitim ve eğitimsizlik. Buradan anlaşılıyor ki belkide farkında olmadan insanlar birbirini en korkunç uçurumlara itiyorlar .Bir şekilde herkes bu hayatı kendine yaşanılabilir kılıyor fakat etrafındakileri unutuyor anlaşılan. Bir şekilde herkes şakalar yapıyor ,eğleniyor fakat bilemiyor etrafındaki bir insanın belki de son damlasını dolduruyor. Bir şekilde kırıyor insanlar etrafındakileri içimde kalmasın diyerek fakat ne yazık ki bilemiyor belki de o insanın içinde kalan son pamuk ipliğini koparıyor.Maalesef bir şekilde mutlu olmanın yolunu buluyor insanlar ama etrafındakini mutlu etmeyi ve değer vermeyi gerekli görmüyor.Aslında sosyal çevreden doğan kronik intiharlar bu şekilde ilerliyor. Aynı sorunu yaşıyorlar ama aynı dili konuşmuyorlar.Bir amaç arıyor bu insanlar ama bulamıyorlar ve bu yüzden geri dönülmez sonuçlara sürükleniyorlar.

Özetle intihar ne kadar psikiyatrik ve genetik bazı rahatsızlıkları olan insanlar için kaçınılmaz bir son olsa da asla ama asla bir çözüm ,bir çıkış yolu değil. Nedeni ne olursa olsun her ne kadar intihara sürükleyici bir sebep gözükürse gözüksün insanlar mutlaka bir amaç uğruna hayatta olduğunu hatırlamalı.Destekler misiniz bilemiyorum ama kısa bir süre önce okuduğum bir kitaptan kendime kattığım bazı mottolar ve çıkardığım dersler var. O da şu ki: Evrende IKIGAI denen bir Japon dinamigi var ve bu dinamiğe göre her insanın dünyaya geliş amacı var.Bu amaç doğrultusunda çizilen her kare insanı varoluş sebebine ulaştırıyor(Mark Winn diagramı). Bana göre İnsan denen varlık altı delik dolu bir kumbaraya benzer.İçindekileri boşaltarak ve daima yenisini doldurarak ilerler.Her insan evrene bir amaç için yollanır ve evren ondan almak istediklerini aldığında onu geldiği yere geri gönderir ama insan görevinin bittiği yeri ve zamanı anlamaz. Bu amaç kimi zaman kötü olmaktan,mutsuz olmaktan,aşık olmaktan, sevmekten ve sevilmekten kimi zamansa güçlü olmaktan, yönetmekten ve yardım etmekten ibarettir.Bu felsefe kimilerince ne kadar sofistike bulunsa da bu hayatta gerçekten her insanın bir vazifesi olduğuna inaniyorum.Kimilerimiz bunun farkında ve yola çıkmış,kimilerimizse hala bulamamış olabilir.Fakat tek bir gerçek var ki ne kadar berbat ruh hallerinde olunursa olunsun ve de ne kadar çözümsüz, cevapsız, zor yollardan geçilirse geçilsin hayatı gerçekten herkese ve her şeye rağmen yaşanılabilir kılan bir amaç mutlaka vardır. Belki de en önemlisi bu amacı arayış içinde olmaktır.

Mark Winn diagramı benliğimizdeki dört dışa dönük ve dört içe dönük faktörün kesişim noktasının ikigai olduğunu anlatıyor.
https://rolemodels.me/we-all-need-an-ikigai/

Mark Winn diagramı benliğimizdeki dört dışa dönük ve dört içe dönük faktörün kesişim noktasının ikigai olduğunu anlatıyor.

Bu yazıyı yazarken elbetteki bir çok kaynaktan yararlandım ve çeşitli blog ve kitaplardan deneyimlediklerimi sizlere aktarmaya çalıştım.Sizler de daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak isterseniz bu içeriklere bakabilirsiniz.

Prof.Dr.Nevzat Yüksel-İntiharın Nörobiyolojisi

https://www.journalagent.com/z4/download_fulltext.asp?pdir=kpd&plng=eng&un=KPD-53380

Memduha Aydın-İntihar Davranışının Nörobiyolojisi https://dergipark.org.tr/en/pub/pgy/issue/39299/382119

https://dergipark.org.tr/en/pub/husbfd/issue/7891/103855

Héctor García ve Francesc Miralles Contijoch işbirliği içinde yazılan IKIGAI kitabında bahsettigim yaşamın felsefeleri çok derin bir şekilde işlenmekte ,okumanızı tavsiye ederim 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.