BÖCEKLERİN SİNİR SİSTEMİNDEN HAYVAN DAVRANIŞLARINA: “SEMAHAT GELDİAY”

Semahat Geldiay, 14 Eylül 1923 tarihinde, -Cumhuriyetin ilanından yaklaşık bir ay kadar önce- İzmir’de dünyaya geldi. Kurtuluş Savaşı’nın henüz yeni bittiği bu kentte ilk çocukluk yıllarını geçirdi ve ilkokula başladı. 1930 yılında ailesinin İstanbul’a taşınması üzerine ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı.

Lisede öğretmenlerinin de etkisiyle fen derslerini çok seven Semahat Geldiay, 1942 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümüne gitmeyi tercih etti. O yıllarda üniversiteye girmek için sınav gerekli değildi. Kendisi daha sonra üniversiteye gittiği zamanı şu şekilde anlatacaktı: “Biyoloji bölümü çok kalabalıktı, 120-150 kadar öğrenci bulunuyordu.  Alman bir hocamız vardı ve bu kadar kalabalık bir sınıfla laboratuvar dersini yapmak istemiyordu. O yıl, biraz haksızlık yapıp sınavların seviyesini yüksek tuttu. Birçok öğrenci okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Bizim dönemde, benimle birlikte ancak 37 kişi mezun oldu. Beşi erkek gerisi kız. İsteyerek bu bölümde okudum ve her dönemde mutlu oldum.”

            O dönemde Biyoloji Bölümünde üç dalın -Botanik, Zooloji ve Jeoloji- derslerini almak zorunluydu. Semahat Geldiay, enerjik ve pozitif kişiliğiyle hem insan ilişkilerinde hem de derslerinde oldukça yüksek bir başarı gösteriyor, arkadaşları ona daha şimdiden geleceğin profesörü gözüyle bakıyordu. Üniversitede Türk ve Alman pek çok hocadan ders alan Semahat Geldiay’ın parlak öğrenciliği, sadece arkadaşlarının değil hocalarının da dikkatini çekti. 1946 yılında üç daldan birden girdiği sınavların tümünü başarıyla vererek üniversiteden mezun oldu. Mezuniyetinden sonra akademik yaşamına üç yıl kadar ara verdi ve önce Cibali Ortaokulunda sonra İstanbul Kız Öğretmen Okulunda fen öğretmenliği yaptı. Daha sonra asistanlık için başvurduğu Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinden olumlu yanıt aldı ve hayatında yeni bir sayfa açıldı. O sıralar üniversiteden hocası Prof. Dr. Selahattin Okay da Ankara’ya gelmişti. Selahattin Bey İstanbul Üniversitesindeki öğrenciliği sırasında farkında olduğu Semahat Geldiay’ı asistanı olarak yanına aldı. Böylece Geldiay doktora öğrenimine, 1949 yılında Ankara’da başladı.

Semahat Geldiay doktorasına başladığı sırada Selahattin Bey’in kafasını böcek hormonları meşgul ediyordu. Tarım zararlılarıyla mücadele, o zamanlar tam bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin ekonomisi için son derece önemliydi. Bu amaçla çeşitli kimyasal yöntemler kullanılıyor ve çevreye daha az zarar vermesi açısından biyolojik yöntemler üzerinde de çalışılıyordu. Bu biyolojik yöntemlerden biri de böceklerin yapı ve davranışlarını öğrenmek, sinir hormonlarını yaşamlarının hangi döneminde salgıladıklarını bulmak ve dışarıdan müdahaleyle yaşam stillerini değiştirmekti. Uygun zamanda yapılacak bir ilaçlamayla böceklerin dışarıdan hormon alması ve böylece gelişimlerinin değişmesiyle tarım ürünlerine zarar vermemeleri isteniyordu. Bunlar hakkında merakı olan Selahattin Bey, bir gün yeni asistanına “Gel şu konuyu bir öğrenelim.” dedi ve bu basit cümle Semahat Geldiay’ın bilim yaşamında izleyeceği yolu belirledi. Gelecekte ekibiyle yapacağı çalışmalar yeni gelişmeye başlamış böcek endokrinolojisi alanında Türkiye’de yapılan ilk çalışmalar olacaktı.

Semahat Geldiay; böceklerin beynindeki nörosekresyon hücreleri, yani hormon salgılayan sinir hücreleri, nörohormonların depolanma ve salgılanma bölgeleri üzerine çalıştı. Ve bu değerli çalışmalarıyla Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümünde doktorasını verdi. Doktora tezi kendi alanında ülkemizde yapılmış olan ilk çalışmaydı. Çalışması sonucunda nörosekresyon materyalinin depo edildiği yerden sinirsel bir uyartıya yanıt olarak boşaltıldığını ve bu nörohormonların hayvanların davranışlarını etkilediğini deneysel olarak gözlemleyerek açıkladı. Böylece böcekler üzerinde nörohormonların asıl kaynağının beyin olduğunu ve bu nörohormonların vücudun başka kısımlarına taşınarak depolandığını gösterdi. Çalışmalarının bir kısmını da filme kaydederek bu filmleri çeşitli kongrelerde sundu. Bu çalışmaları sayesinde bilim dünyasında tanınmaya başladı.

            Semahat Geldiay’ın Ankara Üniversitesinde 1957 yılında yayınladığı iki makale büyük ilgi uyandırdı. Yabancı bilim insanları onun bulgularına önem vererek çalışmalarını sürdürmesini istedi. Böylece 1957 yılında burs kazanarak doktora sonrası eğitimi için New York’taki Colombia Üniversitesi Zooloji Bölümüne gitti. Burada Prof. Hodgson ile çalışmalarına devam etmeyi sürdürdü. Prof. Hodgson’la tanışmaları ikisi için de şaşırtıcı oldu. Çünkü Semahat Geldiay bu kadar genç bir profesörle karşılaşmayı beklemezken, Prof. Hodgson da Türkiye’den gelen bir kadın araştırmacıyla karşılaşmayı beklemiyordu. Ortak çalışmaları ise çok verimli oldu. Yalnızca bir yıl sonra (1958) çalışmalarını sundukları üç makale yayınladılar. Bu çalışmalar ileride pek çok atıf alacaktı. İkili, bu çalışmaları sırasında Prof. Hodgson’ın geliştirdiği bir yöntemi kullanıyordu. Semahat Geldiay bir gün profesöre kendi geliştirdiği bazı yöntemlerden söz etti. Ancak Prof. Hodgson “Bu yöntemlerle bir yere varamayız.” şeklinde oldukça umut kırıcı bir yanıt verdi. Bu tepki karşısında hem çok şaşıran hem de üzülen Semahat Geldiay yine de çalışmalarına kendi yöntemini kullanarak devam etti. Çalışmanın sonunda yöntemleri olumlu sonuç verdi, tüm sonuçlar doğruydu. Bu kez şaşırma sırası profesördeydi. Bunun üzerine Prof. Hodgson ertesi gün Washington’a giderek çalışmalarının desteklenmesi için ona ek bir burs sağladı.

Semahat Geldiay 1957-1959 yıllarında yaptığı deneyler sayesinde sinir hücrelerinden salgılanan hormonların hayvan davranışlarını kontrol ettiğini ortaya koydu.  Nörosekresyonun sinir sistemi ile ilişkisini araştırarak, nörohormon depolayan organlardan, bir elektrik şoku ya da hiperaktivite sonucu hormonun aniden kana verildiğini deneysel olarak gösterdi. En önemlisi ise bu araştırmaların alanında bir ilk olmasıydı. Çalışmaları bu yönüyle de yankı uyandırdı. Omurgalı ve omurgasızlarda hormon salınımı kontrolüyle ilişkili olarak, çeşitli periyodikler, temel ders ve danışma kitaplarında Semahat Geldiay’ın bu çalışmalarına pek çok atıf yapıldı. Amerika’da bulunduğu sırada New York’taki Albert Einstein College of Medicine’a giderek çalışmalarını anlattı. Burada çalışmaları takdir edildi ve yanına iki asistan gönderildi.

Günleri hep araştırmak ve üretmeye çalışmakla geçen Semahat Geldiay, 1958 yılında on beş yıldır tanıdığı ve sevdiği Remzi Geldiay ile Amerika’da evlendi. 1960’ta Türkiye’ye döndü ve yeniden Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümünde çalışmaya başladı. Dönüşünden yaklaşık bir yıl sonra o zamanlar yeni kurulan Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Kürsüsüne doçent olarak atandı. Böylece dört yaşında ayrıldığı İzmir’e otuz üç yıl sonra geri dönmüş oldu. Fakültenin kuruluş yıllarında görev alan Semahat Geldiay bir öğretim görevlisinden çok daha fazlasıydı. Prof. Muhtar Başoğlu, Prof. Remzi Geldiay ile birlikte bir yandan dersleri paylaşarak eğitimi sürdürürken bir yandan da temel laboratuvarları kurmaya çalıştılar.

1960’lı yıllarda nörosekresyonun hangi temel fizyolojik olayları kontrol ettiği artık birer birer ortaya çıkmaya başlamıştı. Semahat Geldiay da sinir hormonlarının böceklerin olgunlaşması üzerine etkisini deneysel olarak gösterdi. Ayrıca böceklerde diyapoz olarak tanımlanan yaşamı yavaşlatma durumu üzerine de çalıştı. Çevresel etkenlerden ışığın ve süresinin beyindeki nörosekresyonu doğrudan uyardığını ve diyapozu etkilediğini otoradyografi denilen bir yöntemle gösterdi. Her iki çalışması da büyük ilgi topladı ve sonraki çalışmalara öncü oldu.

1967 yılında Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümünde profesörlük unvanını aldı. İlk asistanı olarak da Sabire Karaçalı’yı seçti.

1970’lere gelindiğinde, dünyada elektronik alanındaki gelişmelerle yirmi yıl sonraki iletişim devriminin temelleri atılıyordu. Elektronikleşen gözlem ve kayıt aygıtları sayesinde bilim insanlarının önünde yepyeni ufuklar açıldı. Aynı yıllarda tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaya başlanan elektron mikroskobu sayesinde biyolojide de ciddi bir atılım gerçekleşti. Semahat Geldiay bu dönemde American Association of University Wowen (AAUW) adlı derneğe başvurarak bilimsel araştırmalarını ve ileride neler yapmak istediğini anlattı. Derneğin araştırma bursunu ve Fullbright Yol Bursunu kazanarak 1971’de ikinci kez Amerika’ya gitti. Seattle’daki Washington Üniversitesi Zooloji Bölümünde bir yıl konuk profesör olarak çalıştı. Bu süre içerisinde Montana State, California ve Berkeley Üniversiteleri ile Kanada’da British Columbia Üniversitesini ziyaret ederek araştırmaları ile ilgili seminerler ve konferanslar verdi. Endokrin sistemi ile ilgili olarak bu tarz çalışmaların henüz hiç görülmediği Amerika’da ayakta alkışlandı. O zamanlar düzenlenen Bilim Kadınlığı ve Bilim Kadınlarının Sorunları konulu konferansa çağırıldı. Konferans, Amerika’da kadının gücünün ikinci planda kaldığı ve bunun bilim dünyasında da böyle olduğu konularını tartışmaya açık bir şekilde ele alıyordu. Kendisine de Türkiye’deki durumun nasıl olduğu sorulan Semahat Geldiay, Amerika’da kadınların yaşadığı problemleri kendisinin yaşamadığını, Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle kadınlara tüm haklarının verildiğini ve kendisinin de bunun bir örneği olduğunu anlattı.

Washington Üniversitesi Zooloji Bölümünde Dr. J. S. Edwards ile birlikte, elektron mikroskopuyla beyin nörosekresyon hücrelerinde hormon sentezi ile salınma mekanizmalarını araştırdı; bazı omurgasız hayvan gruplarıyla omurgalılarda bilinen, serebral nörohormon olarak adlandırılan, hem böcek endokrinolojisi hem de filogeni açısından önemli olan, sinir hormonlarının doğrudan beyinden salındığı yeri gösterdi. Bu araştırma 1973 yılında yayınlandı. Aynı yıl elektron mikroskobu kullanılarak yapılan üç araştırması da İzmir’de yayınlandı.

Prof. Dr. Semahat Geldiay, tüm bu çalışmaları dolayısıyla 1975 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü ile onurlandırıldı. Bu ödül biyoloji alanında ilk kez verilmişti. Elektron mikroskobunun, araştırmalar sırasında çok gerekli bir araç olması nedeniyle Semahat Geldiay, Prof. Dr. Sabire Karaçalı ile birlikte Devlet Planlama Teşkilatına Ege Üniversitesi Fen Fakültesine bir elektron mikroskobu alınması için başvurdu. Fakat başvuru kabul edilmedi. O dönemde Ege Üniversitesinde bir elektron mikroskobu vardı ancak Tıp Fakültesindeydi ve daha çok oradaki araştırmacılar tarafından kullanılıyordu. Devletten destek alamamalarının üzerine Semahat Geldiay, Sabire Karaçalı ile birlikte serebral nörohemal bölgeyi başka böceklerde de araştırmaya başladı.  Laboratuvarı iyileştirmek için bölümüne bir mikroskop almayı kafasına koymuştu. Bu sebeple yeni projeleriyle NATO’ya bir elektron mikroskobu almak için başvurdu. . İstediği mikroskop kendilerine yetecek kadar olan basit bir mikroskoptu ancak NATO komisyonu Semahat Geldiay ve ekibinin çalışmalarını göz önüne alarak daha üst düzey bir mikroskop önerdi. Böylece projeye sağlanan destekle Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümüne bir transmisyon elektron mikroskobu alındı. O zamana kadar akademisyenlere yalnızca yol desteği sağlayan NATO, ilk kez bir aletin alım ücretini karşılamıştı. Bu mikroskop daha sonra üniversite içindeki fakülteler, İzmir’deki diğer üniversiteler, hatta Tıp Fakültesi tarafından da pek çok değerli araştırma için kullanıldı.

Prof. Dr. Semahat Geldiay, böcek hormonlarının böcek kontrolünde kullanılması konusunda Türkiye’de yapılan çalışmalara öncülük etti. Böcek kontrolünün yalnızca kimyasal maddelerle değil, biyolojik olarak da yapılabileceğini gösterdi. Bu biyolojik kontrol, böceklerin hormonal dengelerini bozarak üremelerini kontrol altına almaya dayanıyordu. Böylece böcek kontrolünde kullanılan kimyasal maddelerin çevreye ve insana verdiği zarar da ortadan kaldırılmış oluyordu. Semahat Geldiay’ın bu konudaki çalışmaları 1976-1978 ve 1983-1985 yıllarında olmak üzere iki farklı TÜBİTAK Projesi ile desteklendi. 1987-1990 yıllarında Dr. S. N. Vischer ile yaptığı araştırma Alliance of International Doctors (AID) tarafından desteklendi. Montana Üniversitesi’nde yapılan araştırma; daha dikkatleri yeni yeni üzerine çekmeye başlayan bir alanda, böceklerin yediği bitkiler içinde bulunan ve büyümeyi düzenleyici maddelerin böcek kontrolünde kullanılabileceği konusundaki çalışmalara öncülük etti.

Semahat Geldiay, bilim dünyasındaki öncü rolü ve bilim dünyasına katkıları nedeniyle 1996 yılında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) şeref üyeliği ile onurlandırıldı.

1967’den sonra Ege Üniversitesinde değişik zamanlarda Genel Zooloji Kürsü Başkanlığı, Zooloji Bölüm Başkanlığı, dekan yardımcılığı, senato üyeliği ve çok sayıda komisyonun üyeliğini yaptı. Bu görevleri sırasında Geldiay, yönetmeliklere uyulmasına özen gösterdi; sabırla dinleyen, sorunlara hoşgörüyle yaklaşarak çözüm getiren bir yönetici oldu. Yurt içinde ve yurt dışında bulunan yedi akademik derneğe üyeydi. Birçok derginin de yayın kurulundaydı. Akademik yaşamı boyunca bilim dünyasında yankı uyandıran çalışmalar yaptı, beş tanesi SCI’de (Science Citation Index) taranan dergilerde olmak üzere makaleler, temel başvuru ve ders kitapları şeklinde eserler verdi. Pek çok ulusal ve uluslararası kongre ve sempozyumda özgün bildiriler sundu. 1990 yılında Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünden yaş haddinden dolayı emekli oldu. Kırk üç yıllık akademik yaşamında yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Öğrencileri onu hep içten ve güler yüzlü konuşması, güzel esprileri ve sabrıyla anıyorlardı. Biri kız biri erkek iki de çocuk annesi olan Semahat Geldiay’ın öğrencilerinden biri de kendi kızı oldu. Bu dolu dolu yaşamın sonunda 27 Şubat 2002 tarihinde hayata gözlerini yumdu.

Semahat Geldiay; neşeli kişiliği, öğrenme isteği ve araştırma arzusundan doğan coşkusu, her zaman daha ileriye gidebilmesini sağlayan derin merakıyla pek çok insana ilham kaynağı olmuştur. Hayatını, kendisini en iyi şekilde gerçekleştirebileceği ve ona mutluluk veren seçimler yapmaya adamış; böylece yöneldiği bilim dalında, bir insanın işinden keyif aldığı zaman nasıl büyük bir istekle çalıştığını hepimize göstermiştir. Enerji ve merakın çalışma azmiyle birleşimi sonucu, keşfedilmemiş dünyaların kapılarını aralamış, kendisi bu kapılardan emin adımlarla geçerken kendinden sonra gelenlere de önderlik etmiştir. Böceklerin sinir sistemine ufak bir bakışla başlayan yolculuğu “Ama neden?” sorusunu sorduğumuz sürece nasıl dur durak bilmeden ilerlenebileceğinin en güzel örneklerinden biri olmuştur.

Eğer siz de bu güzel belgeseli izlemek isterseniz aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Kaynakça

  1. https://www.youtube.com/watch?v=mLbs3waX87o
  2. Özgür Ergin, Bilim Teknik Dergisi, Sayı 365, Nisan 1998 (s:80-84)
  3. Günseli Naymansoy, Bilimde Cumhuriyet Kadınları, Eskişehir, DKM, 2011 (s:151-153)
  4. https://www.duzen.com.tr/tr/takvimdetay/2019/SemahatGeldiay

Görseller

  1. Özgür Ergin, Bilim Teknik Dergisi, Sayı 365, Nisan 1998 (s:80-84)
  2. Bazı görseller, Biyolog Prof. Dr. Semahat GELDİAY adlı belgeselde yer alan sahnelerden alınmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.