İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA ÇÖLYAK HASTALIĞININ VE GLUTENSİZ HAYATIN ANLAŞILMASI

 Basitçe glütene tolerans olarak tanımlanabilecek çölyak hastalığını mutlaka duymuşsunuzdur. Duymadıysanız marketlerde ya da gıda satan merkezlerde glütensiz ekmek, un, makarna gibi çeşitli ürünlerle karşılaşmışsınızdır. Sayısı ve çeşitliliği giderek artan bu ürünler insanlar arasında da git gide popüler hale gelmeye başlamıştır. Peki glüten tam olarak nedir? Neden bazı insanlar glütene tolerans gösterir? Çölyak hastalığı nedir ve bu hastalığın tarihi nasıldır? İsterseniz bu soruların cevaplarına birlikte göz atalım.

Öncelikle glüteni tanımlayarak başlayalım. Glüten, buğday içerisinde yer alan bir protein grubudur. Glüten un öz değerlerini içerir ve unun içerisinde belli bir miktarda glüten bulunmak zorundadır eğer bulunmazsa kuru glüten karıştırılarak istenilen glüten miktarı elde edilmeye çalışılır.

Peki glütene hassasiyet nasıl başladı?

Tarih öncesi çağların başında insanlar avcı ve toplayıcıydı. Ağaçlardan topladıkları meyveler, çeşitli bitkiler ve avladıkları hayvanların etiyle besleniyorlardı. Neolitik Çağ’da ise yerleşik hayata geçmeye başlayan insanların sindirim sistemi daha önce hiç karşılaşmadığı besin antijenleriyle karşılaşmaya başladı. Bunların başında inek, keçi ve eşeklerin sütünden aldıkları proteinler geliyordu. İnsanların çoğu sindirim sistemine giren bu farklı antijenlere zamanla adapte oldu. Adaptasyon sağlayamayan insanlarda ise bugün çölyak hastalığı olarak bildiğimiz glütene tolerans oluştu.

MS 1.YY’da Kapadokya’da yaşayan Aretaeus adlı doktor çölyak hastalığıyla ilgili yazılar yazmıştır. Hastaların sindirim sistemiyle ilgili bir sıkıntı çektiğini fark eden doktor karın bölgesini ifade eden Yunanca ‘’koelia’’ kelimesine ithafen hastalığı ‘’koilakos’’ olarak isimlendirmiştir. Ancak hastalığın tam olarak nedenini anlayamamıştır ve hastalığa uygun tedavi yöntemi ortaya koyamamıştır.

Çölyak hastalığının anlaşılması ve tedavisi yönünde en büyük gelişme İkinci Dünya Savaşı sırasında Hollanda’da gerçekleşmiştir. Hollanda, İkinci Dünya Savaşı sırasında büyük bir açlık problemiyle karşı karşıyaydı. Birçok insan açlığa ve zayıflayan vücut savunma sistemlerine bağlı olarak çeşitli hastalıklardan hayatlarını kaybediyordu. O zaman dilimi, açlık kışı anlamına gelen ‘’Hongerwinter’’ olarak tarihe geçmiştir.

Uzun zamandır çölyak hastalarını gözlemleyen Pediatrist Willem-Karel Dicke hastalarda savaş sürecinde çeşitli değişimler fark etti. Savaştan önce bir türlü kilo alamayan bünyesi zayıf çölyak hastaları yedikleri yiyecek miktarı azalmış olmasına rağmen kilo almaya başlamıştı. Aynı zamanda hastalığa dair gösterdikleri semptomlar azalmıştı. Savaş sırasında halkın günlük aldığı kalori miktarı çok azdı ve çoğu ciddi derecelerde zayıflamıştı. Fakat çölyak hastalarının bu şekilde tersine bir durum göstermeleri Dicke’nin dikkatini çekmişti. İkinci Dünya Savaşı ve buna bağlı olarak kıtlık sona erdiğinde ise çölyak hastalarının durumu aniden kötüleşmiştir. Hastaların semptomları yeniden başlamış ve çoğu hızla kilo vermiştir. Buna bağlı olarak Dicke hastalığın oluşma nedeninin diyete bağlı olduğu kanısına varmıştır. Ayrıca hastaların yediği besinlerin direkt olarak hastalığın iyileşmesinde ya da kötüye gitmesinde etkili olduğunu düşünmüştür. Buna bağlı olarak yaptığı çalışmalar sonucu hastanın çeşitli besin gruplarını yemeyi bırakmasıyla ishal gibi semptomların azaldığını ve hastaların kilo almaya başladığını fark etmiştir.

Dicke’nin çalışmaları ve önerdiği tedavi yöntemleri günümüz çölyak hastalarının tedavisi için temel taşı oluşturmaktadır. Gelişen teknoloji ve insan farkındalığıyla çölyak hastalarının hayatını kolaylaştırmak için birçok ürün raflarda yerini aldı. Buna rağmen hastalar yedikleri konusunda dikkat etmek ve yediklerinden ödün vermek zorunda kalmaktadırlar. Tamamen glütensiz ürünlerin üretilmesinin zor olması, çölyak hastaları için diyetten farklı alternatif tedavi yöntemlerinin aranmasına yol açmaktadır. Glütenin sindirilmesine yardımcı enzimlerin oral yolla ya da enjeksiyon yoluyla hastalara verilmesi en popüler fikirlerden biridir fakat henüz bu konuda bir sonuca ulaşmamıştır.

Raflarda glütensiz ürünler arttıkça çölyak hastası olmayan bazı insanlar da bu ürünleri tüketmeye başlamıştır. Denemek için alınmış bu ürünler sindirim kolaylığı sağladığı için bazı kişilerce tüketilmeye devam edilmektedir. Bunun sonucu olarak bu kişilerde glüten toleransı oluşmaktadır ve bu kişiler çölyak hastası olmamasına rağmen sindirim sistemleri hassasiyet kazanmaktadır. Hasta olmadan glütensiz beslenmenin sonuçlarını tam olarak görmek için daha çok zaman geçmesi gerekmektedir fakat bunun yanında glütensiz besinlerin sindirim sistemi hassasiyeti verdiği de açıkça görülmüştür.

KAYNAKÇA VE İLERİ ARAŞTIRMA İÇİN:

  1. (The University of Chicago Celiac Diease Center, 2007) (The University of Chicago Celiac Diease Center, 2007): https://www.cureceliacdisease.org/wp-content/uploads/SU07CeliacCtr.News_.pdf
  2. Wikipedia Gluten : https://en.wikipedia.org/wiki/Gluten#References
  3. Wikipedia Aretaeus : https://en.wikipedia.org/wiki/Aretaeus_of_Cappadocia
  4. -van Berge-Henegouwen GP, Mulder CJ,Pioneer in the gluten free diet: Willem-Karel Dicke 1905-1962, over 50 years of gluten free diet. Gut, 34(11): 1473–1475, 1993: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1374403/?page=1
  5. (adler, 2019): https://www.discovermagazine.com/health/the-grim-origins-of-gluten-free

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.