Rüyalara Giriş: Çöldeki Kum Tanelerinden Senaryolar

Vikipedi’nın rüya tanımı: “Uykunun genel ve karakteristik özelliklerinden biri olup, uykunun hızlı göz hareketi (REM) adlı evreleriyle yakından ilişkili bulunan, görsel ve işitsel algı ve duygulardır.” şeklinde karşımıza çıkar. Rüyalar için bilimsel olarak getirilmiş bu tanım onların karmaşıklığı ve akıl almazlığı sonucu ilk insandan günümüze yapılan araştırmalar sonucu varılmış bir yargı diyebiliriz.

Bir takım araştırmacılara göre rüyalar anlamsız, bağlantısız ve rasgele oluşan düşünce ve imaj akımlarıdır; hiçbir anlamı ve özelliği yoktur. Psikolojik yaklaşımlarda ise rüyalar farklı farklı değerlendirilebilmektedir. Davranışçı yaklaşım tarzına göre rüyalar, gün boyunca devam eden refleks kalıplarının izdüşümlerinin oluşturulması, netleştirilmesi ve hafıza kayıtlarının alınması ile ilgiliyken; bilişsel yapıda rüyalar bireyin kognisyonlarının (bilişsellik)aktif olarak çalıştığı ve sistemin yerleştirildiği bir süreci ifade etmektedir.

Rüya konusunda en çok bilinen ve tartışılan görüş Sigmund Freud’un psikanalizci rüya kuramıdır. Zihnimizdeki düşünceler uçsuz bucaksız bir çöldeki kum taneleri gibidir. Bu kum tanelerinin bir kısmı yüzeyde iken bir kısmının görünmemesi ve örtülmesi gerekmektedir. Ve bunlar id ve süperego tarafından günlük hayatta deşarj olmasına izin verilmeyen düşüncelerdir. (Burada id ve süperego kavramlarına açıklık getirmemiz gerekir. İd kısaca egoya baskı yapan en ilkel biziz, süperego içinse egonun toplumsallaşma ve değerler içinde evrilmesi sonucu oluşan üst benliğimiz olduğunu söyleyebiliriz.) Rüya gördüğümüzde egomuz, id ile süperego arasında her ikisinin de istediği şekillerde sansürlemeler ve yazarlık yaparak rüyayı oluşturur. Freud psikanalizci rüya kuramında bundan şu şekilde bahsetmektedir:

“Ruhsal olayların sıkı bir gerekircilik (determinizm) ilişkisi içinde akıp gittiğini düpedüz benimsemekteydim; dolayısıyla, yoğun bir dikkat sonucu hastanın anımsayacağı şeyin aradığımız şeyle ilgisiz tamamen gelişigüzel şeyler olduğuna inanamazdım. Ancak, hastanın aklına gelen şeyin aranılan şeyle özdeş olamayacağını, ortadaki psikolojik durum, yeterince açıklamaktaydı.”

Yazımızın devamında Freud’un bu konuyu nasıl ele aldığına biraz bakalım. Kendisi öncelikle rüyaları sınıflamak için dört kaynak kullanmıştır. Bunlar: dış uyaranlar, iç duyusal uyaranlar, iç bedensel uyaranlar ve salt ruhsal uyaranlardır.

Dış uyaranlar uyurken rüyalarımızın dış çevredeki uyaranlara göre şekillenmesine neden olur. Örneğin bir rüya anında banyodan gelen sürekli su sesini rüyada bir müzik şölenine çevirebiliriz.

İç duyusal uyaranlar uykuya dalmadan önceki hayali görsel uyaranlardır. Burada rüyalarda görüntülerin sürekliliğini sağlayan bir ışık yapısı etkindir.

İç bedensel uyaranlar uykuda iken ulaşılan derin bilinç halinde ulaştığımız bilincimizin yol göstermesi ile rüyalarımıza imgeler koymamızı sağlar.

Bu uyaranlar rüyanın şekillenmesi ve anlamlandırılmasında önemli yerlere sahiptir. Ve bunlar dikkate alındığında şu şekilde sonuçlarla karşılaşabiliriz:

Kalp rahatsızlığı olan kişilerin rüyaları kısadır ve genelde korkunç sonlanıp içeriğinde ölüm vardır.

Akciğer rahatsızlığı olan kişilerin rüyaları ise genelde boğulma sıkılma kaçma atmosferi içerisindedir.

Rüyaların fiziksel uyaranlarına baktığımızda ise iki kaynak görürüz. Bunlardan ilki beynimizde yer alan nöron ve etkileşimleri sonucu ortaya çıkan sinirsel uyaranlardır. İkincisi ise çağrışımdan kaynaklıdır ki bu kaynağın tek geliş yolu yaşanmış verilerin yeniden üretimidir.

Yazımızın son kısmında biraz rüyaları neden unuttuğumuza yer vermek istiyorum. Freud bununla ilgili de fikir üretmiştir. Bu fikirlerden ilki rüyaların zayıf algı ve duyumlar ile oluşmasıdır. Yani gördüğümüz ya da gördüğümüzü düşündüğümüz şeyleri tam olarak anlamlandıramadığımız için rüyaları unutma eğilimindeyiz. Bununla beraber her rüya eşsizdir. Bu özgünlük elbette ki hatırlamamızı zorlaştıran bir etkendir. Eşsizliklerine düzenden yoksun olmaları da eşlik eder. Rüyalar belli kalıplar içerisinde değildirler. Günlük yaşamdan uzak ve girdiğimiz kalıpların son derece dışında kalmış olduklarından hatırlanmaları kum fırtınası çıkmadan mümkün değildir.

Kaynakça:

Freud-Rüyaların Yorumu 1

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/52330

http://www.psikoterapi.org/mod/page/view.php?id=68

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0d,_ego_ve_s%C3%BCperego
https://www.psikonet.com/id-ego-superego_nedir-125.html

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.