İLKLERİN PATOLOGU: “KAMİLE ŞEVKİ MUTLU”

Kamile Şevki, 1906 yılında İstanbul’da dünyaya geldi.  Ailesi İstanbul’un köklü ve aydın ailelerindendi, babası avukat olarak çalışıyordu. Ailenin küçük kızıydı, ablasıyla birlikte huzurlu bir aile ortamında büyüdü. Anne ve babası kızlarının eğitimlerine çok önem veriyor, ileride istedikleri mesleklere sahip olabilmeleri için onları destekliyordu. Böylece Kamile Şevki, İstanbul Kız Lisesini kazandı.  Lisede biyoloji derslerini çok seviyor, her dersi sabırsızlıkla bekliyordu. Özellikle ilgisini çeken konu ise insan bedeniydi. 1924’de liseden mezun olduğunda tıp okumaya karar verdi. Bu kararında biyolojiyi çok sevmesinin yanı sıra, idealist bir insan olan babasının kızlarının hür ve kendi ayakları üzerinde durmasını isteyen vasiyeti ve Cumhuriyetin kadına sağladığı haklardan faydalanarak Türk kadınının Batıdaki kadar kudretli olduğunu dünyaya tanıtma istediği etkiliydi.

Kamile Şevki, 1924 yılında İstanbul Darülfünunun (İstanbul Üniversitesi) Tıp Fakültesine girdi. Osmanlı İmparatorluğu zamanında İstanbul Üniversitesinin yalnızda Edebiyat ve Fen Fakültelerine kız öğrenci alınmakta ve mezun olan kız öğrenciler yalnızca öğretmen olabilmekteydi. 1922 yılında kız öğrencileri kabul etmeye başlayan tıp fakültesindeki “cinsi latifin (kadınların) kadavralarla nasıl temas edebilecekleri, onlardan iğrenmeden, tiksinmeden ve korkmadan nasıl diseksiyon (kadavra kesimi) yapmayı başarabilecekleri” hakkındaki ön yargılar yavaş yavaş kırılmaya başlamıştı. Ancak kılık kıyafet gibi konularda bir takım kısıtlamalar devam etmekteydi. Tıp derslerinde gördükleri terimler için kullanılan dil ise Arapçaydı. Kamile Şevki, üçüncü sınıftan itibaren patoloji laboratuarında hiçbir karşılık almadan çalışmaya başladı. Mikroskobik patoloji tanı çalışmalarını, zamanın ilgi çeken konularından lenfogranulomatoz üzerinde yoğunlaştırdı ve bulgularını henüz öğrenciyken yayınladı. Darülfünun Tıp Fakültesi Dergisi’nde yayımlanan bu çalışması özel isim ve patoloji terimleri Latince olmak üzere eski Türkçe harflerle basıldı. Bu Kamile Şevki’nin eski Türkçe yayınlanan ilk ve son yayınıydı. O tarihte ülkemizde mikrofotografi tekniği kurulamadığı ve çok da pahalı olduğu için yayınına ilişkin bütün doku çizimlerini çini mürekkep kullanarak kendisi çizerek hazırladı. Ayrıca bu yayın, Türkiye’deki bir tıp fakültesinde bir kız öğrencinin yayınladığı ilk makale oldu. Meslektaşları ileride bu bulgu ve yorumların bugün de değerini koruduğunu belirtecekti.

Kamile Şevki, 1930 yılında İstanbul Tıp Fakültesinden mezun oldu ve asistanı olmaktan hep gurur duyduğu hocası Türkiye’nin ilk kansercisi Prof. Dr. Hamdi Suat Aknar’ın yönetimindeki Tıp Fakültesi Patoloji Kürsüsüne atandı. O yıllarda kadınların tıp fakültesinde okuması sorun olmaktan çıkmışsa da mezunları başka sorunlar bekliyordu. İlk kadın doktorlar önemli bir sorunla karşı karşıyaydı, kendilerine kamusal görevler verilmiyordu. Öğrenciyken üstün yetenekleriyle dikkat çekenleri dahi fakülte hocaları asistan kadrosuna almaktan çekiniyordu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesindeki ilk uygar cesaret Prof. Dr. Kadri Raşit Paşa ve Prof. Dr. Hamdi Suat Aknar ile görüldü. Sağlık (ve Sosyal Yardım) Bakanlığı da ilk kez 1930 mezunu kadın doktorlara görev verdi. Bu ortamda başlayan patoloji asistanlığı döneminde lenfogranulomatöz ile ilgili deneysel çalışmalarına devam eden Kamile Şevki, özgün yorumlarını 1931 yılı Eylül ayında yapılan Dördüncü Milli Türk Tıp Kongresi’ne tek başına bildiri olarak sundu. Bu aynı zamanda Türkiye’de tıp fakültesi bitiren kadın hekimlerimizin Ulusal Türk Tıp Kongrelerindeki ilk bildirisiydi. Tıp tarihimizdeki kadın hekimlerin gerçekleştirdiği ilk ortak çalışmada da Dr. Kamile Şevki’nin imzası vardı. Asistanlığı sırasında Hamdi Suat ile birlikte malign granülomatöz üzerine yaptığı histobakteriyolojik araştırmaların sonuçlarını 1931’de bir Alman bilim dergisinde yayınladılar. 1932 yılında ikinci klinik dalı olan dermatolojide de uzmanlığını aldı. Dermatolojide uzmanlığını almadan bir gün önce başasistan oldu.

            Kamile Şevki, 1933-1935 yılları arasında fakültesi tarafından gönderildiği Berlin Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Enstitüsünde Prof. Robert Röessle’nin yanında çalıştı. İkinci Dünya Savaşı öncesinin Berlin’i Avrupa’nın en büyük metropolü, en önde gelen bilim merkeziydi ve Prof. Röessle o zamanlar alanındaki en iyilerden, tanınmış bir kişiydi. Kamile Şevki, Berlin’de geçirdiği yıllarını iyi değerlendirdi. Çok iyi derecede Almanca öğrendi, Patoloji Enstitüsünün ders ve seminerlerine aktif olarak katıldı, otopsi ve mikroskobik tanı çalışmaları yaptı. Böbreküstü bezi üzerindeki araştırmalarını medulla bölgesindeki kromaffin hücrelerinin ayırıcı tanımları yönünde ilerleterek bu hücrelerin sitoplazmalarındaki özel kromaffin granüllerini ortaya çıkaran yeni bir teknik geliştirdi. Bu yeni tekniği geliştirdiği çalışmasının sonuçları Virchow Arşivi 1934 sayıları içerisinde özel biçimleriyle yayınlandı. Sonraki yıllarda “Şevki Metodu” (veya Şevki Tekniği) olarak yerleşen yeni teknik, sayısız sitasyonlarla klasik histoşimi teknik kitaplarında yerini aldı; A.G. Everson Pearse’in bütün dünyada temel histoşimik başvuru kaynağı olan kitabının 1953’ten bu yana yapılan bütün baskılarında bağımsız başlık altında Şevki Metodu olarak yer verildi. Bu metotla ortaya çıkan oksifil granülalar da “Şevki Granülaları” olarak adlandırıldı. Berlin’de bulunduğu sürenin son dört ayında Prof. Röessle’nin referansıyla Prof. Robert Meyer’in histopatolojik tanı çalışma saatlerine katılarak jinekopatoloji bilgisini ilerletti.

            Kamile Şevki, 1935 yılında Türkiye’ye geri döndü ve Sağlık Bakanlığının 28 Haziran 1935 tarihinde kendisine verdiği belgeyle Türkiye’nin ilk kadın patologu oldu. O sırada Ankara’dan gelen bir çağrıya uyarak Ankara Numene Hastanesinde patoloji uzmanı olarak çalışmaya başladı. O zamanlarda patoloji ülkemizde canlılara yararı olmayan bir “ölü bilimi” olarak görülüyordu. Kamile Şevki her gün yapıp gönderdiği otopsi ve biyopsi sonuçları sayesinde klinikteki meslektaşlarıyla anlaşmakta gecikmese de bazı sorunlarla karşılaştı. Bunların başında hastane başhekiminin patolojiye gereken önemi vermemesi geliyordu. Bu nedenle yönetim işlerinde yardım görmedi. Ayrıca hastanenin otopsi salonu en alt katta ve toprak düzeyinden derinde olduğundan ölenlerin yakınları pencereden kendisini otopsi yaparken izleyebiliyordu. Nüfusu o yıllarda az olan başkentte uğraşları çabucak yayıldı ve çarşıda insanların kendisini parmakla göstererek “Bu doktor hanım ölüleri kesiyor” dediklerini fark etti. Bu duruma çok üzülen Kamile Şevki bu gibi olaylardan esinlenerek Otopsi Metodu adlı bir kitap yayınladı. Bu kitapta bir otopsi salonunun nasıl ve nerede düzenlenmesi gerektiği üzerinde özel olarak durdu. Tüm bu çabalarının sonucunda, başta başhekim olmak üzere herkes, patolojiye ve hastanede bir patologun var olması gerektiğine kuvvetli bir inanç gösterdi. Böylece asistansız, bir laborant, bir hademe ve bir otopsi salonu hademesinden oluşan küçük bir kadroyla çalışacağı yeni bir laboratuvar kurdu. Bu laboratuvar kısa sürede Anadolu’nun referans laboratuvarı haline geldi. Kimi günler yüzlerce otopsi yapan Kamile Şevki, saygın kişiliğiyle bir belgesel romanında da yer aldı. İlhan Selçuk’un ünlü romanı Yüzbaşı Selahattin’in Romanı’nda birkaç kez anılan kişi kendisiydi. 1935-1945 yılları arasındaki on yıllık süreçte Ankara Numune Hastanesi memleketin hemen bütün hastanelerinin güvenle başvurduğu önemli bir muayene istasyonu oldu.

Kamile Şevki, 1945 yılında kendisinin de kurulmasında emek verdiği Türkiye’nin ikinci tıp fakültesi olan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine histoloji ve embriyoloji profesörü olarak atandı. Böylece Türkiye’de tıp alanındaki ilk kadın profesör oldu. 19 Ekim 1945 tarihinde fakültenin açılış töreninde “Morfoloji Bilimlerinin Tıptaki Önemi” başlıklı ilk dersi verdi. Tıp alanındaki ilk kadın profesör olarak yaptığı bu tarihi açılış dersi, ülkemizde kadınların bilimde ve sosyal hayatımızda Cumhuriyetle kazanılmış yeni yerlerinin tarihsel bir sembolü niteliğindeydi. Yine aynı yıl 14 Mart Tıp Bayramı konuşması yapan Kamile Şevki, “Hekimlik Sanatı” konusunda şunları söyleyecekti:

“Cumhuriyetimizin, her alanda olduğu gibi hekimlik alanında da bize bahşettiği çalışma imkanlarından faydalanalım, ele geçen hiçbir fırsatı kaçırmadan, Türk hekimliğini diğer kültür memleketlerindeki seviyeye çıkaralım. Parolamız şu olsun: Öğrenecek şeyimiz çok, vaktimiz az!”

Kamile Şevki, mesleğini ve çalışmayı çok seviyor hem sürekli öğrenmek hem de en iyi şekilde öğretmek için yoğun çaba gösteriyordu. Çok iyi bir patolog olmasına karşın histoloji ve embriyoloji için gerekli mikroskobik teknik ve metodlara hakim olması sebebiyle bu alana yöneldi. Bu Ankara Tıp Fakültesinde histoloji ve embriyoloji alanında çok severek çalışacağı otuz yılın da başlangıcı oldu.  Histoloji ve embriyoloji alanında ders vermenin dışında, biyolojiye ve ondan yararlanan tıbbın tüm dallarına ışık tutan önemli bir bilim dalı olduğunu ilk kez ortaya koydu.

1954 yılında Türkiye’nin ilk elektron mikroskobu laboratuvarı, Kamile Şevki’nin yönetimindeki Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Kürsüsünde açıldı. 1955 yılında ülkemizde yayınlanan ilk tıp ders kitabı olan Histoloji (Genel Bölüm) kitabını yayınladı. Bu ders kitabı, içinde yer alan mikrografların tümünün insan materyaline dayanması, konu açıklamalarının %85 mikrograflar üzerine oturması gibi nitelikleriyle oldukça önem kazandı. Ayrıca bu çalışmaları sırasında, 1951 yılında Ankara Üniversitesi Senatosunda ilk ve tek kadın olarak görev yaptı.

Kamile Şevki, 1959-1962 yılları arasında Amerika’nın Philadephia kentindeki Pennsylvania Üniversitesinde konuk öğretim üyesi olarak bulundu.  Ferritinle uyarılan sıçan lenf düğümü hücrelerindeki sitoplazma iç değişikliklerini elektron mikroskobu düzeyinde araştırdı, beş yıl süren bu ekip çalışmasının sonuçları American Journal of Anatomy’de (1965) yayınlandı. Amerika’da çalıştığı vakitte de temposunu bir an için azaltmadı. Anatomi enstitüsünde gündüz çalışmalarını tamamladıktan sonra diğer fakültelerdeki gece konferanslarına katılıyordu. Kamile Şevki, bilimsel çalışmalarının dışında sosyal faaliyetlerle de oldukça ilgiliydi. Müziği çok sevdiğinden Philadephia flarmononi orkestrasının konserlerini hiç kaçırmıyordu. Çok aktif geçen haftalarının yorgunluğunu gidermek adına hafta sonlarını kısa seyahatler ve ziyaretlerle değerlendiriyordu. Birlikte çalıştığı doktorlar onun çalışma azmine ve gayretlerine hayran oluyor ve çok takdir ediyorlardı.  Etrafı tarafından engin bilgisi, çalışkanlığı ve enerjisi ile oldukça saygı görüyor ve çok da seviliyordu. Kendisi gibi doktor olan eşiyle birlikte Amerika’dan ayrılacakları gün hava alanına gittiklerinde karşılaştıkları manzara kendileri için hayret vericiydi. Elliye yakın üniversite hocası eşleriyle birlikte kendilerini uğurlamak için gelmişlerdi. Yolcu uğurlama adetinin pek sade olduğu Amerika’da bu olay hayret verici bir durumdu.  Yoğun bir sevgi gösterisi oluyor, gelen çiçek ve hediye paketlerini koyacak yer bulamıyorlardı. Neredeyse bütün fakülte orada toplanmıştı. Daha da ilginç olanı herkesin birbirinden haberi olmadan gelmiş olmasıydı.

Kamile Şevki, 1936 yılında Alman Patoloji Derneği, 1947’de Uluslararası Patoloji Kompare, 1956 yılında Uluslararası Patoloji Akademisi üyesi oldu. Ayrıca Türk Elektron Mikroskobi Derneği üyesiydi. Uzun yıllar Türkiye Kızılay Derneğinde yaptığı yararlı çalışmaları sayesinde Kızılay tarafından onur üyeliği ve altın madalya ile ödüllendirildi. Ayrıca Ankara Veremle Savaş Derneğinin kurucu ve Türk Oftalmoloji Derneğinin onur üyeleri arasında yer alıyordu.  Birçok uluslararası bilimsel örgüt ve organizasyonun üyeliğini ve yöneticiliğini yaptı. Öğrenciliğinden itibaren bilimin peşinden gitti ve pek çok çalışma yaparak makaleler yayınladı. 1976 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden yaş haddi nedeniyle emekli oluncaya kadar çalışmaya devam etti. Emekli olduktan sonra da bilimle ilgisini kesmeyen Kamile Şevki, fakültesinde yaptığı konuşmalarla genç kuşakları etkilemeye devam etti.

“Genç tıbbiyeli, bugün olduğu gibi, yarınki meslek ödevlerini yerine getirdiğin zamanda da vatanın sos­yal dertlerine eğilmeyi bir an ihmal etme! Derinliği hangi tarihlere kadar inen ve hangi çeşit menbaalardan beslendiği bilinmeyen dışarıdan ve içer­den el ele vermiş ihanet ve ondan daha önemlisi cehalet, ancak böyle uya­nık bir nesil karşısında zamanla atrofiye uğrayacaktır.”

Kamile Şevki, mesleğinde gösterdiği titizliği ve duyarlılığı toplumsal sorumlulukları konusunda da gösteriyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşı Etnografya Müzesinden Anıtkabir’e nakledilirken tahnit görevi vali tarafından kendisine sorulmuş, kendisi ateşten yerinden kalkamayacak kadar hasta olmasına rağmen bu görevi yerine getirerek, tarihi ve ulusal bir hizmette bulunmuştu. Bilim yetkinliğini eğitimin en önde gelen amaçlarından biri olarak görmesine karşın bunun ancak bilim ahlâkı ve geniş dünya görüşüyle birlikte olduğunda bir anlam kazandığını da her zaman vurguluyordu.  Ayrıca bir kadın olarak tıp alanında varoluşunun temelinde gördüğü ilke ve inkılapların yanında, kendisinden önce bu varoluşun savaşımını vermiş diğer kadın hekimlerin çabalarını yeni kuşaklara iletmeyi kendisine bir görev bilmişti. Bir tarihçi titizliliğiyle hazırladığı ve sağlık alanında Türk kadınlarının çabalarını anlattığı yazıları ileride, bu konuda araştırma yapanlar için bir başvuru kaynağı niteliğinde olacaktı.

“Öncü ablalarınızın kişiliğinde yurt içinde ve yurt dışında tıp öğrenimi ve öğretiminde, tıp mesleği uygulamasında, bilime katkıda ve sosyal işlerdeki yeteneklerini gördünüz. Ancak bu başarıların etkisi hangisinde olursa olsun sınırlı çevrelerde kalmaktadır. Oysa, sizleri yurt açısından, giderek gelişen olanaklar oranında daha geniş çapta görevler bekliyor.”

 “Öğrencilerin ilerlemesinde gerekli bilginizi kıskanmadan son damlasına değin vermekten çekinmeyiniz. İlim insanı yetiştirmek dünyada en zor başarılan işlerden biridir. Zor olan çileli başarılan işlerin verdiği mutluluk ise sonsuzdur. Bir gün gelir yetişmeleri için emek verdiğiniz o kişilerle kıvanç duyarsınız.”

Kamile Şevki 2 Ekim 1987’de Morfoloji Binasındaki diploma törenine katıldı. Bu törende yaptığı konuşma onun fakültesinde meslektaşlarına ve öğrencilerine son seslenişi oldu. Her güzel konuşmanın bir yerde noktalanması gibi, 3 Ekim 1987’de Ankara’da hayata gözlerini yumdu.

Kamile Şevki Mutlu, ölümünden 7 yıl sonra 1994 yılında, “Türkiye’nin ilk kadın patologu olarak 1945’te Ankara Üniversitesine bağlı olarak kurulan Tıp Fakültesinde Histoloji Embriyoloji Kürsüsünü ve Enstitüsünü kurması ve geliştirmesi, bu alanda öğrenci eğitimin ek olarak Hacettepe Üniversitesi ve Ankara üniversitesi tıp fakültelerine histoloji embriyoloji alanlarında görev yapan çok sayıda öğretim üyesi yetiştirmesi, kendi adıyla geçen ‘Şevki Tekniği’ni geliştirmiş olması nedeniyle TÜBİTAK Hizmet Ödülü’ne layık görüldü.

Kamile Şevki Mutlu, yeni bir devrin başlama sancısı ve heyecanını yaşayan bir Türkiye’ye doğmuştur. Etrafındaki değişimin rüzgarını hissetmiş, özgürleşmenin ve güçlü olmanın yolunun öğrenmek ve çok çalışmak olduğunu fark etmiştir. “En hakiki mürşit ilimdir, fendir.” cümlesini hayatının merkezine koymuş, kadınlara tanınan haklı özgürlüklerin etkisine azmini de katarak öğrenmek için bir yolculuğa çıkmış ve adeta kanatlanıp uçmuştur. Kendisine seçtiği bu yolda öğrenmekten ve öğretmekten asla vazgeçmemiştir. Geride bilime yaptığı katkılarla birlikte, kendisine sonsuz saygı duyan ve sevgi besleyen meslektaş ve öğrencilerini bırakmış, yeni nesillerin hep daha ileriye gitmesini umut etmiştir. Altına imzasını attığı “ilk”leriyle tarihi değiştirmiş, en büyük amacı olan “bilimin” öncülerinden biri olmuştur.

Kaynakça

  1. Füsun Oralalp, Bilim Teknik Dergisi, Sayı 329, Nisan 1995 (s:58-65)
  2. Osman Bahadır, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi, Sayı 1215, 2 Temmuz 2010
  3. Günseli Naymansoy, Bilimde Cumhuriyet Kadınları, Eskişehir, DKM, 2011, (s:62-63)
  4. http://www.turkpath.org.tr/content.php?id=5102 , Erişim tarihi: 8 Mart 2021
  5. https://www.youtube.com/results?search_query=kamile+%C5%9Fevki+mutlu, Erişim tarihi: 8 Mart 2021

Görseller

  1. Füsun Oralalp, Bilim Teknik Dergisi, Sayı 329, Nisan 1995 (s:58-65)

2 thoughts on “İLKLERİN PATOLOGU: “KAMİLE ŞEVKİ MUTLU”

  • 12 Nisan 2021 tarihinde, saat 08:23
    Permalink

    Özenle hazırlanmış, ilham verici bir yazı! Kamile Hanım ile tanışmamıza vesile olduğunuz için teşekkürlerimi sunuyorum. “Öğrenecek şeyimiz çok, vaktimiz çok az!”

    Yanıtla
    • 12 Nisan 2021 tarihinde, saat 09:51
      Permalink

      Beğenmenize çok sevindim, ben teşekkür ederim. Beni de etkileyen bir sözdü 🙂

      Yanıtla

Esma Eren Yağcı için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.