COVID-19 VE UYKU

Uyku, kimimiz için biten günün ardından gelen keyifli bir arkadaş; kimimiz içinse yokluğu eziyete dönüşen bir gereklilik.

Ancak biliyoruz ki “uyku”- sevelim ya da sevmeliyim- bizlerin biyolojik açıdan en önemli ihtiyaçlarından biri. Bu yüzden uyku bozuklukları, üzerinde çalışılması gereken önemli sağlık sorunlarının başında geliyor.

COVID-19 hayatımızın her alanında etkisini gösterdi ve göstermeye de devam ediyor. Sosyal ilişkilerimiz, okulumuz, iş hayatımız gibi pek çok şeyi fazlasıyla özlememize yol açan bu pandeminin bizleri uykularımızdan da mahrum bırakabildiğini gösteren birkaç çalışmaya gelin beraber göz atalım.

Bahsedeceğimiz ilk çalışma1, COVID-19 tedbirleri kapsamında halkın karantinada olduğu ilk ülkelerden olan İtalya’da yapılmış.

 Karantinanın, İtalya halkı üzerindeki anksiyete semptomları ve uyku bozukluklarına etkisini saptamayı hedefleyen bu çalışmada; sosyodemografik özelliklerle ilgili sorular ve  “Genişletilmiş Anksiyete Bozukluğu Testi” “Uykusuzluk Şiddeti İndeksi” gibi ölçekler kullanılarak bir anket hazırlanmış ve bu anket  1551 kişiye ulaştırılmış. Sorulara verilen yanıtların değerlendirilmesi sonucunda karantina döneminin toplumdaki bireylerin ruh sağlığı ve uyku düzenine etkisinin gözlemlenmeye çalışıldığı araştırmanın bulguları genel olarak şu şekilde;

Karantina öncesi; İtalyan Ulusal İstatistik Enstitüsünün en son verilerine göre % 5,4’lük depresif semptom yaygınlığı ve % 4,2’lik şiddetli anksiyete prevalansı gözlemlenirken; karantina döneminde yapılan “Depresyon, Kaygı ve Stres Ölçeği”nin verileri İtalyan genel nüfusunun % 32.4 ve% 21.2’sinde orta ila aşırı düzeyde depresyon bildirdiği, % 18.7 ve % 32.6’sında orta ila aşırı yüksek düzeyde anksiyete bildirdiği ve nüfusta karantina öncesinde uyku sorunu yaşanma oranı %40.5 iken karantina sırasında bu oranın %52.4’e çıktığı gösterilmiş.

Buna benzer şekilde Çin’de gerçekleştirilen, katılımcıların ruh sağlığı hakkında veri toplamayı hedefleyen bir çalışmanın sonuçlarına göre ise  karantina öncesi ve sonrası kıyaslamasında;

Depresif belirtilerin yaygınlığının karantina öncesi % 16,5 iken karantina sonrası  % 37’ye, anksiyete belirtilerinin prevalansının % 12,9 den % 35,1’e ve uyku bozukluklarının % 18,2’den% 52,4’e yükseldiği tespit edilmiş.

Veriler daha ayrıntılı şekilde incelendiğinde ise genç yetişkinlerin depresyon, anksiyete geçirme oranlarının ve uyku sorunu ile karşılaşma ihtimallerinin daha yüksek olduğu göze çarpıyor.

Çalışmayı yürüten bilim insanları,  genç yetişkinlerin çoğunun üniversite öğrencisi olduğunu ve bu durumun akademik kaygıyı, eğitim ve kariyer konusundaki belirsizlikleri de beraberinde getirdiğini belirtiyor. Kaygı ve belirsizlik ise yaşanılan endişe ve tedirginliği daha çok artırıyor. Bu durum gençlerin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilerken gençlerde uyku bozukluklularının görülmesine de sebep oluyor.

Ayrıca çalışmalar bu dönemde genç yetişkinlerin internet ve sosyal medya kullanımında bariz bir artış görüldüğünü ve bu durumun anksiyete ile doğrudan ilişkili olduğunu da gösteriyor. Bazı mecralarda salgın döneminde yapılan “daha fazla okuyucu veya izleyici” odaklı, dikkat çekmek için uç ve aşırı örneklere yer verilen haberlerin ve sosyal medyada sürekli olarak pandemi hakkında paylaşılan gönderilerin toplumun ruh sağlığını olumsuz etkilediği ve genç nüfusun sosyal medyada çok zaman geçirdiği için bu durumdan daha fazla etkilendiği bilim insanlarının görüşleri arasında. Bu haberler aynı zamanda toplumda paniği, endişeyi ve bazen de damgalamayı ( Örn: Asya halkına karşı)  artırabiliyor. Bu tutum ve davranışlar ise gençlerin ruh sağlığını doğrudan etkiliyor. 1

Şimdi Çin’de yapılan başka bir araştırmayla devam edelim,

Bu çalışma, sosyal sermayenin uyku kalitesi üzerindeki etkilerini ve Ocak 2020’de Çin’in merkezindeki 2019 koronavirüs hastalığı (COVID-19) salgını sırasında evde 14 gün boyunca kendini izole eden kişilerde yer alan mekanizmaları incelemek amacıyla yine bir anket ile gerçekleştirilmiş.

Anket soruları “Bireysel sosyal sermaye ölçeği” PSCI-16 “Kendini Değerlendirme Anksiyete Ölçeği” (SAS) stres düzeyini ölçmek için “Stanford Akut Stres Tepkisi (SASR) anketi” ve uyku kalitesini ölçmek için “Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUQI)” anketi kullanılarak oluşturulmuş. Elde edilen verileri ile kaygı, stres, uyku ve sosyal sermayenin ölçülmesi hedeflenmiş.

Burada ufak bir parantez açarak çalışmada sık sık bahsedilen sosyal sermayenin ne anlama geldiğine değinmek gerekiyor.

Sosyal sermaye kavramı ilk olarak 1980 yılında Fransız sosyolog Portes tarafından ortaya atılmıştır. Portes bu terimi sosyal güven, aidiyet, sosyal katılım ve bireylerin birbirlerine karşı duydukları inanç gibi kişinin toplumsal açıdan sahip olduğu potansiyel kaynakları içeren kalıcı bir ağ şeklinde ifade etmiştir. 1997 yılında Lynch, bu tanımın konseptini geliştirerek sosyal sermayeyi, sosyal kaynaşma yaratma isteğinin bir getirisi olan topluluk faaliyetlerine katılımda güven ilişkilerini önceleyen insan ilişkilerini ifade eden bir kavram olarak tanımlamıştır. Bu tanımın daha anlaşılır olması için sıkça birbiriyle karıştırılan sosyal sermaye ve sosyal destek kavramlarının farklarına değinmek gerekiyor. Sosyal destek, sosyal ağların boyutunu ve kaynağını temsil ederken içerisinde ortaklık ilişkilerini, karşılıklı bilgi alışverişi veya maddi işlevleri de barındırır ve bunlar üzerinde oluşturulur.  Sosyal sermaye ise sosyal güven, aidiyet ve sosyal katılım ilkeleri temelinde var olmaktadır. Bu durum kişinin psikolojik refahı ve ruh sağlığı açısından sosyal sermayenin önemini gözler önüne sermektedir.

Çalışmaya dönecek olursak;

Araştırma sonucunda elde edilen veriler2h sosyal sermayenin uyku üzerindeki etkisi ile kaygı ve stresin doğrudan ilişkisi olduğunu göstermekte. Süreç ise sosyal sermayenin kaygıyı, kaygının da uyku kalitesini doğrudan etkilemesi şeklinde gerçekleşiyor. Çalışmada bu durum şu şekilde açıklanmış:

Stres, ruh hali, davranış, esenlik duygusu ve sağlıkla yakından ilişkilidir. Daha fazla sosyal sermayeye sahip insanlar, başkalarından manevi veya maddi destek aldıkları için genellikle daha az stres yaşarlar. Sosyal destek, stres olaylarının tehdidinin, fizyolojik tepkinin ve stresin neden olduğu uygunsuz davranışların, stresin neden olduğu korku ve kaygı düzeyinin algılanmasını ve değerlendirilmesini azaltmaya yardımcı olur. Bu durum stres ile uyku arasındaki ilişki ile devam eder çünkü stres uyku kalitesinde önemli bir belirleyicidir. Bireyler stres yaşadıklarında, genellikle fiziksel gerginlik ve zihinsel baskı hissederler, uyku ortamına karşı daha duyarlıdırlar veya çok fazla uykuya odaklanırlar, bu da uyku kalitelerini düşürür. Ayrıca bazı değişkenler birbirleriyle etkileşime girebilir. Örneğin, anksiyete stresi artırabilir stres ise anksiyeteyi.  Bu şekilde bir döngü içerisinde artan anksiyete zayıf uykuya neden olabilir ve kalitesiz bir uyku kaygıda artış şeklinde kendini gösterir. Bu nedenle, mevcut çalışmada yer alan tüm değişkenler, sosyal sermaye, stres, kaygı ve uyku, olumsuz bir psikolojik ve fiziksel zarar döngüsünü önlemek için dikkat gerektirmektedir.  Tüm bunların yanında anksiyetenin uyku üzerinde etkisi de daha önce kanıtlandığı gibi kortizol düzeylerinde artışa, kortizol salgılanma ritimlerinde değişikliklere ve azalmış melatonin sentezine yol açabilir. Ve bu durum uyku kalitesinin düşmesi şeklinde sonuçlanır.

Uzmanların sık sık dile getirdiği gibi sosyal etkileşim ve sosyalleşme anksiyete gibi olumsuz duyguları azaltıyor. Bu nedenle salgınlar da dahil olmak üzere bireyler izole edildiğinde, sosyal ağları genişleten ve karşılıklı destek sağlayan çevrimiçi sosyal gruplar, izolasyon kaygısını azaltabilir. Bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda ise çıkarılan sonuç, sosyal sermaye ve uyku arasında dikkate alınması gereken önemli bir ilişki olduğu yönünde oluyor.

Bu nedenle, bulaşıcı hastalık salgınları sırasında izole olmuş kişilerin sosyal sermayesini ve ruhsal sağlık durumunu iyileştirmek için daha fazla önlem alınması gerekmekte.

Örneğin, profesyonel sağlık çalışanlarının, yeni enfeksiyonlar ve hastalıklar hakkındaki bilgi eksikliğinden kaynaklanan belirsizlik ve paniği azaltmak için çevrimiçi sağlık eğitimi sağlaması, sosyal hizmet uzmanları ve psikoterapistlerin internet veya telefon kullanarak insanları akraba ve arkadaşlarıyla iletişim kurmaya teşvik etmesi ve çevrimiçi yardım veya destek sağlamaları gibi durumlar ruh sağlığını ve uykuyu iyileştirme konusunda büyük önem taşımakta.

Tam da bu noktaya değinmişken biraz daha hassas bir konuya ait başka bir çalışmayı (Elsevier dergisine ait kısa bir editör yazısı) inceleyelim.

Bahsettiğim editör yazısı COVID-19’un yol açtığı anksiyete, stres ve uyku problemleri hakkında yapılan çalışmaların kısa bir özeti sayılabilir. Bu yüzden bu yazıda bahsedilen çalışmaların ve kaynakçada yer alan makalelerin yanında ekleyeceğim linkteki3yayının referanslarına da bakmanızı öneririm. Bu yazıda COVID-19’un toplumun ruh sağlığını ne şekilde etkilediğinden bahsettikten sonra önemli bir halk sağlığı sorunu olan ve ruh sağlığı sorunlarının fiziksel etkisini en çarpıcı şekilde gözler önüne seren intihar davranışına da değiniliyor.

Uyku sorunlarının beraberinde getirdiği; vücut saati ve işleyişi üzerindeki biyolojik, fiziksel etkilerin yanı sıra sebep olduğu psikolojik problemler ve ruh sağlığına olumsuz etkileri (yinelenen düşünceler, stres ve anksiyete artışına sebep olması) kişiyi intihar gibi geri dönüşü olmayan tehlikeli ve trajik durumlarla karşı karşıya bırakabiliyor.

Pandemi süreci, çoğumuz için beklenilenden daha uzun ve zorlu geçmiş olabilir ancak bu zorluğun sahip olduğunuz sosyal sermaye yardımıyla daha kolay aşılacağını unutmamalı ve sorunlar hakkında çevrenizdeki insanlarla konuşabilmelisiniz.

 COVID-19’un yol açtığı fiziksel sorunların teşhisi ve tedavisinden hastaneler, sağlık kuruluşları sorumlu iken ruh sağlığınızla ilgili semptomları çoğu zaman ilk sizin teşhis etmeniz gerektiğini ve bunların da en az COVID-19’un fiziksel ve biyolojik etkileri kadar önemli olduğunu unutmamalısınız.

Herkese iyi uykular:)

Başka bir yazıda tekrar görüşmek dileğiyle…

KAYNAKÇA:

  • 1 Sher, L. (2020). COVID-19, anxiety, sleep disturbances and suicide. Sleep Medicine70, 124. doi: 10.1016/j.sleep.2020.04.019 https://www.mdpi.com/1660-4601/17/13/4779
  • 2 Xiao, H., Zhang, Y., Kong, D., Li, S., & Yang, N. (2020). Social Capital and Sleep Quality in Individuals Who Self-Isolated for 14 Days During the Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) Outbreak in January 2020 in China. Medical Science Monitor26. doi: 10.12659/msm.923921 http://10.12659/msm.923921
  • 3 Gualano, M., Lo Moro, G., Voglino, G., Bert, F., & Siliquini, R. (2020). Effects of Covid-19 Lockdown on Mental Health and Sleep Disturbances in Italy. International Journal Of Environmental Research And Public Health17(13), 4779. doi: 10.3390/ijerph17134779 https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S138994572030188X?via%3Dihub
  • 4 Ornell, F., Schuch, J., Sordi, A., & Kessler, F. (2020). “Pandemic fear” and COVID-19: mental health burden and strategies. Brazilian Journal Of Psychiatry42(3), 232-235. doi: 10.1590/1516-4446-2020-0008 
  • 5 Qiu, J., Shen, B., Zhao, M., Wang, Z., Xie, B., & Xu, Y. (2020). A nationwide survey of psychological distress among Chinese people in the COVID-19 epidemic: implications and policy recommendations. General Psychiatry33(2), e100213. doi: 10.1136/gpsych-2020-100213

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.