BİZİ DE UNUTMA BÜLBÜL
4 ay 1 gün önce, hayatımın en büyük acısını yaşadım. Bir gecede kaderimin 180 derece değişebileceğini hiç tahmin etmiyordum. Hayatımın dönüm noktasıydı. Aynı anda aklıma tüm kötü düşünceler geliyordu. İçimden bir ses bu işin geri dönüşünün olmayacağını söylese de, umuda tutunmaktan asla vazgeçmiyordum. Olumluluk namına hiçbir ilerleme kaydedemesek de, bir anda mucizenin hayatlarımızı aydınlatmasını diliyordum. Gücüne ve varlığına, kendi benliğimden daha çok inandığım büyük yaratıcıdan çok sevdiğim o insanı bana bağışlamasını istiyordum. Saniyeler geçtikçe, benliğimi tamamlayan kişinin dünyadan uzaklaşması, bu isteğime mani olmuyordu.
Ve o geri dönülmez ana geldik.
Artık aramızda değildi. Aslında 20 gündür aramızda değildi. Ruhu sanki önceden bizi terkedip gitmişti, sadece bedeni aramızdaymış gibi geliyordu. Beyin kanamasını geçirdiği ilk andan itibaren onu hissedemiyordum. Hastaneye kaldırıldıktan sonra resüsitasyon odasında kendinden bihaber öylece yatarken onun artık vazgeçtiğini görebiliyordum, yoğun bakımda onunla konuşurken onun benden çok uzakta olduğunu anlıyordum. Yine de bazı anlarda beyniniz anlamamak için çırpınır durur ya, bu da öyle bir andı işte.
Minik kuşum gitmişti, “Kalbi durdu, 1 saat boyunca kalp masajı yapıldı; ama geri dönmedi” demişlerdi. Hala bazı anlarda boşluğuma gelir. İçimden “Sadece kalbi durdu, şu anda onu çalıştırmaya çalışıyorlar” gibi garip söylemler gelip geçer.
Hep onu kaybetme korkusuyla yaşadım. Kendimi bildim bileli annem, bana erken ayrılacağımızın sinyallerini de verirdi zaten. Ona hiç kızmıyorum bu konuda. Çünkü, beni hayatın gerçeğine hazırlamaya çalışıyordu; fakat o hep neden böyle bir hissiyatla yaşamını sürdürdü hep merak ederim. Belki çocuk yaşta ebeveynlerini kaybetmekten, belki ölüm korkusundan ya da hayatın ona sunduğu zorluklardan. Bunu hiçbir zaman bilemeyiz; ama özel biri olduğu, gelecekteki olayları önceden hissedebildiği bir gerçekti. Beyin kanaması geçirmeden tam 3 gün önce, televizyonun karşısına geçmiş şehitlere ağlıyordu. Ben de onun ağlamasına üzülmüştüm, belki kendini biraz daha iyi hisseder diye “Seni çok seviyorum biliyorsun, değil mi?” demiştim. Onun bana verdiği cevabın -o an bunu bilmesem de- yıllar boyunca aklımdan çıkmayacağı kesindi: “Beni çok sevme, ölürüm belki.” O an biraz duygusallaşıp, sonrasında hayatlarımıza devam etmiştik.
Pazartesi Akşamı, okuldan geldim. Oturduk, her zamanki gibi birlikte “Avrupa Yakası”nı seyrettik. Sonra o kitap okumaya çekildi, ben de derslerime baktım. Gece odasına giderken adımlarını olduğundan yavaş atıyordu. “Ayak seslerinden babam geliyor sandım” dedim, “O kadar yorgunumki, ayaklarımı kaldıramıyorum. Hadi, yarın sabah kahvaltıda görüşürüz.” dedi. Ben de “Görüşürüz, Minik kuşum” dedim ve çalışmaya devam ettim.
Farkında olmadan birbirimize son sözlerimizi söylemiştik. Son sözlerimiz olacağını bilseydik, acaba neler söylerdik birbirimize, hiçbir fikrim yok.
O gece nedense uyuyamadım. Döndüm, durdum. Saat 02:00 gibi uykuya daldım. 02:30 gibi babam kapıma koştu. Hayatımın dönüm noktası olacak olayın başındaydık. O an
babamın bana ne dediğini hiç hatırlamıyorum; ama her ne dediyse yatağımdan odamın kapısına fırladım. Minik kuş epilepsi nöbeti geçiriyordu ki, epilepsi geçmişi yoktu. Nöbet geçirdikten sonra bir an her şey durdu sanki. Minikkuş hiçbir şekilde yanıt vermiyordu. Sesleniyorduk, dokunuyorduk; ama minikkuş gitmişti sanki. Alel acele hastaneye kaldırdık. Doktorlar pek ümit vaat etmeyen bir hasta olduğunu, kanama beyin sapında olduğu için hastanın ameliyat edilemeyeceğini, drenajı da belki takabileceklerini söylediler. Meslek hayatları boyunca ilk defa bu kadar büyük bir kanamayla karşı karşıya kaldıklarını belirttiler. Yine de bir ümit, drenajı taktılar.
20 gün yoğun bakımda kaldı. İlk 10 gün onu görmeyi reddettim. Çok üzgündüm, onu öyle görmeye dayanamazdım. 10 gün sonra, ilk defa gördüğümde onu orada hiç hissetmedim. Ona “Avrupa Yakası”nı izlettim, en sevdiği kitapları okudum. Belki tepki verir diye umdum. Ona her zamanki gibi küçük bir çocukmuş gibi sevgi gösterdim. Gövdesini hareket ettirdi; ama onu da beni duyup mu yaptı, hiç bilemiyorum. Sonuçta derin komadaydı. Bazı doktorlar derin koma hastalarının bizi duyabileceklerini söyleseler de, bazıları ise bunu şiddetle reddediyordu.
İki gün üst üste yoğun bakıma girdim. Yine bir gün önce yaptığım şeyleri yaptım. Giderken “Görüşürüz Minikkuşum, yarın yine geleceğim” deyip, yanından ayrıldım. O an O’nu son kez gördüğümü bilmiyordum.
Ertesi gün Covid-19 nedeniyle, hasta yakınlarının ziyaretleri yasaklandı ve onu bir daha hiç görmedim. Aradan 10 gün geçti ve 23 Mart sabahına anneannemin evinde uyandığımda, minikkuş çoktan gitmişti.
Size bunları neden anlatıyorum diye düşünebilirsiniz; ama aslında hepimiz için hayat dersi niteliğinde bir olay.
Hiç ummadığınız bir anda, asla aklınıza gelmeyecek bir şekilde sahip olduklarınızı kaybedebilirsiniz. Ki ben, annesini kaybetme korkusuyla yaşayan insan, hiç ummadığım bir anda elimden uçup gideceğini düşündüğüm minikkuşumu, gerçekten de hiç ummadığım bir anda kaybettim.
Peki, bu acı için alışılabilir bir acı mı derseniz “Kesinlikle öyle” derim. Onu hep özlüyorsunuz, onun ne kadar iyi bir insan olduğu aklınızın bir köşesinde hep kalıyor; ama hayatınızı da, üzerinizde emeği çok olan o yüce insan adına en iyi şekilde devam ettiriyorsunuz. Başardığınız her işte, yaşadığınız her güzel anıda ona teşekkür ediyorsunuz ve onu gülümseyerek anıyorsunuz.
Hayat dediğin de böyle bir şey değil mi zaten? Sofradan erken kalkanları en iyi şekilde uğurlayıp, onların aziz hatıralarına sahip çıkıp, o sofranın keyfini en iyi şekilde sürdürmekten başka nedir ki hayat.
Yazımı bitirirken sizleri, Mevlana’nın bu diyarlardan göçüp gitmek zorunda kalan Şems-i Tebrizi’nin arkasından, Şems-i Tebrizi mahlası ile yazdığı şiirle uğurlamak istiyorum.
Allah der ki “Kimi benden çok seversen onu senden alırım”
Ve ekler: “Onsuz yaşayamam” deme,seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer,gölge veren ağaçların dalları kurur,sabır taşar,canından saydığın yar bile bir gün el olur,aklın şaşar.
Dostun düşmana dönüşür,düşman kalkar dost olur,öyle garip bir dünya.
Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur…
“Düşmem” dersin düşersin,”Şaşmam” dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya “Öldüm” der,yine de “yaşarsın.