Nepal’in Annesi “Everest”: Akut Dağ Hastalığı

stockphoto by mohan flikcr

Everest Dağı Tibetçede “Evrenin Tanrıçası” anlamına gelen “Chomolungma” olarak, Nepal ise “Gökyüzünün Tanrıçası” anlamına gelen “Sagarmatha” olarak adlandırlır.

Edmund Hillary, Tenzing Norgay ilk defa Everest’in zirvesine çıktıklarında tarihler 29 Mayıs 1953′ ü gösteriyordu. Hillary ve Tenzing dağdan ayrılırken şöhretleri yayılıyordu.

“Katmandu’ya doğru yola çıktığımızda, özellikle Hint ve Nepal basını arasında, Tenzing’in ilk olduğundan emin olmak isteyen çok güçlü bir siyasi duygu vardı. Bu, Nepalli ve Hintli dağcıların en azından yabancı dağcılar kadar iyi olduklarını kanıtlama isteğiydi. O zamanlar bundan oldukça rahatsız olduk. Tenzing ve ben küçük bir toplantı yaptık. Zirveye ilk kimin bastığını söylememeyi kabul ettik. Bir dağcı için, ilk önce ayak basmak gibi büyük bir sonuç yoktur. Genellikle tırmanışta geriden gelen partnerinin ilk önce zirvede olmasına yardım edip izin veren veren kişidir.”


Sir Edmund  HİLLARY

İkisinin anlaşması yıllar sonra Tenzing’in otobiyografisi olan Tiger of the Snows’da Hillary’nin kendisinden önce zirvede olduğunu ortaya çıkardığı zamana kadar durdu.
Her iki insan da başarılarının ardından zirvedeki gökyüzünün cazibesinin ne kadar büyüyeceğini tahmin etmiyordu. “Hem Tenzing hem de ben bir kez dağa tırmandığımızda, hiç kimsenin başka bir girişimde bulunmasının pek olası olmadığını düşündük.” diye itiraf ediyor Sir Edmund.

Daha doğru olamazdı…

Evrenin Tanrıçası: Everest

Güçlü Everest Dağı’nı fethetmek gezegendeki en zorlu dayanıklılık testlerinden biridir. Dünyanın zirvesi Everest Dağı, Nepal ile Çin sınırı arasında yer alıyor. Dünyanın en yüksek rakımlı dağı olan Everest’in zirvesi deniz seviyesinden 8.848 metre yükseklikte bulunuyor. Edmund Hillary ve Tenzing Norgay, 67 yıl önce dünyanın en yüksek zirvesine ilk kez yükseldikleri 1953 yılından bu yana yaklaşık 300 dağcı yaşamını zirve yolunda yitirdi. 2019 yılında Everest Dağı’na tırmanan 11 kişinin yaşamını yitirdiği bildirilmişti. Diğer yandan, Batı Washington Üniversitesinden Prof. Dr. John All, bölgede yaptığı incelemelerin ardından, “giderek daha çok kirlenen ve ısınan” Everest ve civarında buzulların hızla eridiğini ve bu durumun dağcılar için daha fazla tehlike arz ettiğini belirtmişti. Küresel ısınma nedeniyle buzulların erimesi, dağ tırmanışı sırasında ölen birçok dağcının cesedini ortaya çıkardı. Yıllar sonra bulunan dağcılara ait cesetlerin soğuk hava nedeniyle iyi durumda olduğu belirtiliyor.

Everest’in 7 bin 900 metreyi geçen yüksek kesimleri “ölüm alanı” olarak tabir edilir. İnsanlar Everest’te öldüğünde, vücutlarını çıkarmak çok zordur ki on binlerce dolara mal oluyor (bazı durumlarda yaklaşık 70.000 dolar). Bazense ölümcül bir bedel de olabiliyor: 1984’te iki Nepalli dağcı Everest’ten bir cesedi kurtarmaya çalışırken öldü. Bunun yerine, cesetler genellikle dağda bırakılıyor.

Akut Dağ Hastalığı (Yüksek İrtifa Hastalığı)

Everest’e tırmanmaya cesaret eden herhangi bir kişi için, iki tane alternatif bulunmaktadır. Ya Çin’e gitmeniz gerekir, ya da devasa zirveyi dağın Nepal tarafından fethetmeniz gerekir. İki tarafta bulunan bu yüksekliklerde spesifik hava durumlarına ve iklimsel koşullara alışmak için, yükseklere çıkmayı planlayan dağcıların planlamış olduğu yer olan iki adet ana kamp alanı bulunmaktadır ki dağcılar burada gerçekten çok zaman harcamak zorundadır, böylece vücut bu tür koşullara alışır ve yüksek irtifa hastalığından kaçınmış olur. Her iki kampta da tırmanış öncesi öğütlerde bulunabilecek olan doktorlar bulunmaktadır. Gerektiği gibi belli bir zaman aralığında kampta kalmak, dağcıların basınç değişikliğine ve yüksek irtifa hastalığına bağlı olabilen muhtemel bir sağlık probleminden korunmasına yardımcı olabilir.

Akut dağ hastalığı (ADH) ölümcül değildir, ancak semptomları bir tırmanıcıyı kolaylıkla ufalayabilir. Akut dağ hastalığı, 3.500 metrenin üzerinde seyahat eden dört kişiden birden fazlasını ve 6.000 metrenin üzerinde seyahat edenlerin yarısından fazlasını etkiler. ADH, Journal of Applied Physiology’de 2015 yılında yapılan bir çalışmada, 1.850 ve 5.895 m yükseklikler arası tırmanan gezginlerin % 77’sini etkilediğini yazdı. Örneğin, Rocky Dağları’ndaki ve Alpler’ deki birçok popüler kayak merkezi bu yüksekliklerin çok üzerindedir. Kış ve tatil sezonu yaklaşırken, gezginlerin yüksek irtifaları ziyaret ettikleri zaman dikkatli olmalarının zamanı geldi. Genç olsanız bile herkes hassastır. Cinsiyet ve yaştan bağımsız olarak herkes bunu yaşayabilir. İlginç kısımı Akut Dağ Hastalığı’nın genetiğe dayanan bir yönünün olması. Bu yüzden formda olsanız bile bu hastalıkla karşı karşıya gelebilirsiniz.

Akut Dağ Hastalığı’nın ana nedeni çok hızlı bir şekilde yüksekliğe çıkmaktır. Çok yükseğe tırmanmak ve orada çok uzun süre kalmak da buna neden olabilir. Akut Dağ Hastalığı semptomları genellikle deniz seviyesinden yaklaşık 2.500 metre yükseklikte görülmeye başlanır. Birçok kayak merkezi 2.500 m yükseklikte bulunmaktadır. Bununla birlikte, Washington Üniversitesi Tıp Fakültesinde Akciğer, Kritik Bakım ve Uyku Tıbbı bölümünde profesör olan Dr. Andrew Luks, dağcıların 2.500 m (8.200 feet) çok daha düşük yüksekliklerde akut dağ hastalığı yaşamaya başlayabileceğini söyledi.

Deniz seviyesinde, atmosferik oksijen konsantrasyonu yaklaşık yüzde 21’dir ve barometrik basınç ortalama 760 milimetre cıva (mmHg) düzeyindedir. Yüksek rakımlar atmosferik oksijen konsantrasyonunu değiştirmez. Bununla birlikte, nefes başına oksijen moleküllerinin sayısı azalır. 5.500 m (18.000 ft) civarında, her nefes deniz seviyesinde bulunan oksijenin yaklaşık yarısını içerir. Kişi oksijen eksikliğini telafi etmek için daha hızlı nefes almalı ve kalp de daha hızlı atmalıdır. Daha hızlı nefes almak kan oksijen seviyelerini yükseltse de deniz seviyesi konsantrasyonlarına ulaşmazlar. Daha yüksek irtifalara yükselmek, küçük kan damarlarından sıvının sızmasına neden olarak akciğerlerde ve beyinde potansiyel olarak tehlikeli bir sıvı birikimine neden olabilir. Kanda daha az oksijen olduğunda, kalp ve akciğerler daha çok çalışmak zorundadır. Bu nabzı ve nefes alma oranını yükseltir. Vücudun daha fazla oksijen taşıması için daha fazla kırmızı kan hücresi yapılır. Vücut, yükseklikteki bir değişime kan asitliği seviyesini, akciğer basıncını, elektrolit seviyelerini ve sıvı ve tuz dengesini değiştirerek yanıt verir.

Bir insan iklimlendirilmeden (aklimatizasyon) daha yüksek irtifalara yükselmeye devam ederse, yaşamı tehdit eden hastalık riski vardır. İnsan vücudunun daha düşük hava basıncına ve düşük oksijen seviyelerine uyum sağlaması gerekir. Bu nedenle kademeli bir ilerlemeye ihtiyaç vardır. Bu daha yavaş tırmanış iklimlendirme olarak adlandırılır. Ortalama bir insan vücudunun irtifa değişikliğine alışması için 1 ila 3 güne ihtiyacı vardır. İlerlemeden önce yeni bir yüksekliğe alışmak için yeterli zaman harcamayan insanların irtifa hastalığı geliştirme riski çok yüksektir. Yüksek irtifaya iyi uyum gösteren insanlarda idrar miktarında artma olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu artışı sağlayamayanlarda dağ hastalığı görülme riskinin arttığı bilinmelidir. Yüksek bir irtifaya ne kadar hızlı tırmanırsanız, akut dağ hastalığına yakalanma olasılığınız o kadar artar. Vücudun irtifaya uyum sağlama konusunda inanılmaz bir yeteneği var, ancak zamana ihtiyacı var. Örneğin, 5000 metrelik bir yüksekliğe uyum sağlamak yaklaşık bir hafta sürer. 

Semptomlar: Akut dağ hastalığı genellikle yükselişten en az 8 ila 36 saat sonra semptomlara neden olur. İrtifa hastalığının birincil belirtisi baş ağrısıdır. Doğru bir teşhis için, bireyin en az 2.500 metreye ulaşması ve baş ağrısına sahip olması gerekir. Ayrıca şu semptomlardan birini göstermeleri gerekir: iştahsızlık, bulantı veya kusma, bitkinlik veya halsizlik, baş dönmesi, insomnia, eforla nefes darlığı, hızlı nabız, genel halsizlik, ellerin, ayakların ve yüzün şişmesi. İrtifa Hastalığı, yüksek irtifa retina kanaması adı verilen göz hasarına neden olabilir. Yüksek irtifa retina kanaması semptomlu veya semptomsuz görülebilir. Gözde ayrıntılı görmeyi sağlayan makula yapısı etkilenmediği sürece genellikle fark edilmez. Bulanık görme, yüksek irtifa retina kanamasının ana semptomudur. İrtifa hastalığı olan insanlar irtifaya alışana kadar yükselmeye devam etmemelidir. Aynı irtifada dinlenirken semptomları kötüleşen bir kişi alçalmalıdır.

Tedavi: Akut dağ hastalığı hafif semptomları için ilk tedavi kuralı, semptomlarınız tamamen ortadan kalkıncaya kadar yükselmeyi durdurmaktır. Daha şiddetli semptomlarınız veya yüksek irtifa serebral ödem, yüksek irtifa akciğer ödemi veya bulanık görme semptomlarınız varsa, gecenin ortasında olsa bile mümkün olan en kısa sürede daha düşük bir irtifaya geçmeniz gerekir. Mevcut irtifanızda kalırsanız veya yükselmeye devam ederseniz, belirtiler kötüleşir ve hastalık ölümcül olabilir. Orta semptomları olan kişiler genellikle 305 m iner ve 24 saat boyunca orada kalırlarsa iyi yanıt verirler. Orta semptomları olan birey birkaç gün boyunca bu düşük irtifada kalırsa, vücutları iklime alışıp tekrar yükselmeye başlayabilirler. Şiddetli semptomları olan insanlar en kısa sürede en az 600 m inmelidir. Şiddetli semptomların ciddi veya hayatı tehdit eden komplikasyon riski vardır. Bu mesafeye inildikten sonra semptomları düzelmeyen insanlar kendilerini daha iyi hissetmeye başlayana kadar dağdan aşağı doğru hareket etmelidir. İrtifa hastalığı belirtileriniz varsa alkol, uyku hapları ve narkotik ağrı kesici ilaçlardan kaçının. Tüm bunlar düşük oksijen koşullarında son derece tehlikeli bir şekilde nefesinizi yavaşlatabilir.

Asetazolamid, idrar söktürücü olarak dağ hastalığının önlenmesi ve tedavisinde etkin bir ilaçtır. İdrarda, sodyum, potasyum ve bikarbonat atılımını arttırarak solunumu uyarıcı etki yapar. Karbonik anhidraz inhibitörüdür.

Oksijen yetersizliği nedeniyle solunum hızlanınca CO2 kaybı artar ve kandaki pC02 ile birlikte hidrojen de azalır. Kandaki hidrojen azlığı solunumun daha fazla hızlanmasına engel olur. Solunumun hızlanması için kandaki hidrojenin arttırılması gerekmektedir. İşte Asetazolamid bunu sağlamaktadır. Buna paralel olarak alveollerdeki CO2 atılır ve alveoler O2 nin artması ile birlikte PO2 artarak hipoksinin önüne geçilir.

Yapılan bir çalışmada Asetazolamid 3900 m.de baş ağrısısını %100’den %65’e, sindirim bozukluklarını %75’den %48’e, uykusuzluğu %78’den %40’a düşürmüştür. 4400 m.de 64 dağcı ile yapılan bir başka çalışmada Akut Dağ Hastalığı sıklığının %67’den %17’ye indiği görülmüştür.

Önleme: Yükseklik hastalığını önlemenin en iyi yolu yavaşça 3.000 metrenin üzerindeki irtifalara seyahat etmektir.Vücudun irtifa değişikliğine alışması genellikle birkaç gün sürer. 3000 m.ler civarında birkaç gün geçirilmesi, aklimatizasyonun sağlanması açısından önemli olmaktadır. Yavaş ve kademeli tırmanışla da bu sağlanabilir. Günde 4 ila 6 litre su tüketin. 2990 m’nin üzerinde bir rakımda, her gece 300 m’den daha fazla yükselmeyin. Başka bir deyişle, bir önceki gece dinlenme yerinizden 300m daha yüksekte uyumayın. Gün boyunca bundan daha fazla yükselseniz bile, uyumadan önce aşağı inin, böylece uyuduğunuzda bir önceki geceden 300m daha yüksek olamazsınız. 3000 m’ye kadar 1 gece, 3000 m’nin üzerinde 300-500 m’de her gece, her 1000 m’de aynı irtifada 2 gece
kalınmalı. Sigara içmeyin. Alkollü içecek tüketmeyin. Asetazolamid ve deksametazon gibi ilaçlar irtifa hastalığını önlemek için kullanılabilir.3.000 metre üzerinde seyahat ediyorsanız, birkaç gün boyunca yeterli oksijen taşımalısınız.

İki ana irtifa hastalığı komplikasyonu, akciğerlerin ve beynin yüksek irtifa ödemleridir.

Yüksek İrtifa Serebral Ödemi (HACEHigh altitude cerebral edema):

Vücut dokularının yetersiz oksijenlenmesine “hipoksi” denir. Hipoksi sonucu refleks fizyolojik mekanizmaların devreye girmesiyle solunum ve kalp hızlarında artma meydana gelir. Dokulara oksijen dağılımının yeniden düzenlenmesi için ortaya çıkan bu mekanizmalar çoğunlukla yetersiz kalır. Yüksek irtifada solunum hızının artmasıyla, solunumla kaybedilen CO2 miktarı da artar. Buna paralel olarak kandaki C02 miktarı da azalır. Buna “Hipokapni” denir. Hipoksi beyin damarlarında genişlemeye, hipokapni ise daralmaya yol açar. İkisi birlikte iken ise hipoksinin genişletici etkisi ağır basar ve beyin damarlarındaki direnç azalır. Buna bağlı olarak beyin kan akımı %25-50 oranında artar. Damarların gerilmesine bağlı olarak baş ağrısı ortaya çıkar. Beyin kan akımındaki bu artışın beyin ödemi oluşumundan sorumlu olduğu sanılmaktadır. Bunun sonucunda damarlardan dışarı sıvı sızmakta ve hücrelerde şişme meydana gelmektedir. Ayrıca oksijensiz kalan beyin hücrelerinin metabolizmaları çabuk bozulur ve bu da hücre şişmesi için ayrı bir nedendir.

HACE yaşamı tehdit eden bir durumdur. Genellikle ne yardımın ne de uygun teşhis araçlarının bulunmadığı düşmanca bir ortamda gerçekleşir. Daha önceleri HACE’nin hayatta kalanların beyinlerinde iz bırakmadığı düşünülüyordu. Bir araştırma ekibi, MRI taramalarıyla HACE’li birçok dağcıda tırmanıştan sonraki yıllarında beyinlerinde kanama izleri buldu. Birkaç yıl sonra, HACE mağdurlarının beyinlerinde makro kanamalar veya mikro kanamalar görülebilir.

Yüksek irtifa serebral ödem birçok uzman tarafından ileri derece akut dağ hastalığı olarak kabul edilir. Genellikle akut dağ hastalığı semptomlarından sonra gelişir. Bir kişi en az bir hafta boyunca yüksek irtifada kaldığında ortaya çıkar. Daha şiddetli olan bu rakım hastalığının belirtileri hemen fark edilmeyebilir çünkü hastalık gece boyunca başlayabilir. Bu düşük oksijen hasarı beyin ve düşünce sürecini etkilediğinden yüksek irtifa serebral ödemi olan bir kişi, seyahat ettiği arkadaşının alışılmadık davranışları fark edene kadar semptomların daha şiddetli hale geldiğini anlamayabilir. Semptomlar; ciddi baş ağrısı, kusma, dengede bozulma, konfüzyon (zihinsel karmaşıklık), aşırı yorgun hissetme, görsel halüsinasyonlar, reflekslerde artma ya da azalma, duyu ve motor fonksiyonlarda bozulma ve ileriki vakalarda komadır. Tedavi edilmezse, ölüm riski çok yüksektir. Etkilenen kişi hemen en az 610 m inmeli ve gerekirse takviye oksijen verilmeli, ilaç olarak deksametazon almalı veya taşınabilir hiperbarik bir odaya konulmalıdır. Deksametazon bağışıklık aktivitesini ve iltihabı baskılayan özelliklere sahip güçlü bir steroid hormondur. Beyin ödemini azaltır. İnsanlar genellikle yaklaşık 6 saat içinde semptomlarda iyileşme yaşarlar. Bu ilacın mide ağrısı, depresyon ve öfori gibi bazı olası yan etkileri vardır .

Yüksek İrtifa Akciğer Ödemi
(HAPE – High Altitude Pulmonary Edema):

Yüksek irtifa akciğer ödemi, 3000 metrenin üzerine ani çıkışlar yapanlarda ilk birkaç gün içerisinde gelişebilen bir durumdur. Sıklığı, yükselme hızına, ulaşılan yüksekliğe ve kişisel yatkınlığa bağlıdır. Aşağı inişin mümkün olmadığı ve oksijen tedavisinin yapılamadığı hallerde yarı yarıya ölümle sonuçlanmaktadır.
Hipoksinin akciğer damarlarında refleks bir daralmaya neden olduğu bilinmektedir. Bu daralma akciğer damar sisteminde bir tansiyon yükselmesine neden olmaktadır. Buna “Pulmoner hipertansiyon” denir ve bunun yüksek irtifa akciğer ödeminden sorumlu olduğu düşünülmektedir. Damar içinde artan basınç damar içi sıvıyı damar dışına sızdırır ve yavaş yavaş alveoller içerisinde sıvı birikmeye başlar. Damar duvarındaki geçirgenliğin de arttığı sanılmaktadır.
Akciğer ödemi normal şartlarda sıklıkla kalp yetmezliğine bağlı olarak görülen ve alveollerde sıvı birikmesi ile bulgularını ortaya çıkaran bir durumdur. Normalde içerisinde hava bulunması gereken alveolün içerisinde sıvı olması ise solunumu güçleştiren ve kişiyi ölüme götürebilen bir olaydır.
Harcanan eforun fazla olması , iyi aklimatize olmuş dağcılarda da akciğer ödemini kolaylaştırmaktadır. Ancak yüksek irtifada hiç efor harcamayanlarda bile akciğer ödeminin geliştiği bilinmektedir. 5000 m. nin üzerine yapılan çıkışlarda, yeterli olduğu düşünülen aklimatizasyonun bile ödemin önlenmesinde yetersiz kaldığı belirlenmiştir.

HAPE, 2.500 ve 5500 m arasındaki dağcıların % 8’ini etkiler. Hastalığa yakalananlarda birkaç saat boyunca keyifsizlik, bacak kaslarında ağrı, baş ağrısı, uykusuzluk, huzursuzluk ve bazen kalp çarpıntısı gibi sinsi semptomlar görülür. Bunları takiben ya da aniden ortaya çıkan ve gittikçe şiddetlenen kuru bir öksürük ve nefes darlığı ile hastalık kendini gösterir. Yüzde, ellerde ve ayaklarda morarma olur. Akciğerlerde duyulmaya başlayan raller, bir süre sonra hırıltılı bir solunum şeklinde belirgin hale gelir. Öksürük ile birlikte balgam ortaya çıkar ve nefes darlığı şiddetlenir.

Ral: Akciğerlerde biriken sıvıya bağlı olarak ortaya çıkan ve her nefes alıp verme sırasında stetoskop ile sırttan dinlemekle duyulabilen hışırtı tarzında sesler

HACE’ye benzer şekilde, etkilenen kişi hemen en az 600 m inmelidir. Eğer varsa oksijen desteği sağlanmalıdır. Nifedipin, aşağıya inişin ve oksijen verilmesinin mümkün olmadığı durumlarda en iyi seçenek olarak değerlendirilebilir. Bu, yüksek tansiyon tedavisinde yaygın olarak kullanılan dihidropiridin kalsiyum kanal blokeridir. Nifedipin’ in hipoksiye cevap olarak, daralmış olan akciğer damarlarını çok hızlı olarak genişlettiği ve bu sayede akciğer sisteminde yükselmiş olan kan basıncını da düşürdüğü gösterilmiştir. Normalde geniş olan damarları daha fazla genişletmediği, sadece daralmış olan damarları genişlettiği bilinmektedir. Yüksek irtifada gelişen akciğer ödeminde nifedipinin koruyucu olarak verilmesi halinde akciğerlerde artan damar basıncını azalttığı ve gaz değişimini düzelttiği gösterilmiştir. Nifedipin kan basıncında ani düşmelere neden olabileceğinden, insanların bu ilacı aldıktan sonra çok hızlı kalkmamaları önerilir. Asetazolamidin ise tırmanıştan üç gün önce verilmeye başlanmasının faydalı olduğu bulunmuştur. Ancak bu tür idrar söktürücü ilaçların dikkatsizce kullanılması halinde vücudun sıvı dengesi bozulabilmekte ve sıvı ihtiyacı normale göre çok artmış olan dağcıda dehidrasyon bulguları ortaya çıkabilmektedir. Dağcı her zaman yeterli miktarda sıvı almalıdır ve alkolden kaçınmalıdır.

Hipoksi Şehri

Dünyanın çeşitli yörelerindeki dağlarda akciğer ödemi için tehlikeli sınırların farklı irtifalarda olduğu tespit edilmiştir. Bunun bölgesel kar sınırlarına ve hava sıcaklığına bağlı olduğu düşünülmektedir.Solunan havada bulunan ozon miktarının fazla olması da hipoksiyi arttırmaktadır.

5100 metre yükseklikte, bir Peru altın madenciliği kasabası dünyanın en yüksek yerleşim yeridir ve son derece düşük oksijen seviyelerinde yaşamın vücudu nasıl yıktığını incelemek için iyi bir yerdir. Peru Andları’nda Ocak ayı ozon oluşumu için en elverişli aydır ve en sık akciğer ödemi vakasına bu ayda raslanmaktadır. Burada aldığınız her nefes deniz seviyesinin yarısı kadar oksijen içerir. Sürekli oksijen yoksunluğu, kronik dağ hastalığı (KDH) adı verilen Monge hastalığı olarak da bilinen ve kırmızı kan hücrelerinin aşırı çoğalması olan bir sendroma neden olabilir. KDH 3.000 m yükseklikte uzun bir süre geçirdikten sonra gelişir. Kronik dağ hastalığı genetik bir bağlantıya sahip gibi görünmektedir. Araştırmalar, iki genin (ANP32D ve SENP1) kronik dağ hastalığı yaşayan insanlarda daha yaygın olduğunu keşfetti. Semptomlar baş dönmesi, baş ağrısı, kulak çınlaması, uyku sorunları, nefes darlığı, çarpıntı, yorgunluk ve dudakları, diş etlerini ve elleri morumsu maviye çeviren siyanoz. Uzun vadede, KDH kalp yetmezliğine ve ölüme yol açabilir. Her ne kadar hasarın bir kısmı kalıcı olsa da, durumun etkilenen insanların daha düşük bir rakıma yeniden yerleştirilmesi dışında bir tedavisi yoktur.
Peru’da, nüfusun üçte birinin 2500 metrenin üzerinde yaşamasına rağmen ihmal edilmiş bir hastalıktır.

İnsanın oksijen kaynağını sadece birkaç dakika kapatın, sonuç geri dönüşü olmayan beyin hasarı ve ileri evrede de ölümdür. Ancak oksijen seviyesini düşürün, en azından kısa vadede başa çıkmada oldukça becerikliyiz. Evet, 2500 metreye veya daha yüksekte olan araziler genellikle baş ağrısı ve bulantı da dahil olmak üzere akut dağ hastalığı geliştirir. Ancak belirtiler bir veya iki gün içinde temizlenmeye başlar. Vücut, hemoglobine bağlı oksijeni organlara ve dokulara taşıyan ekstra kırmızı kan hücreleri yaparak adapte olur.

Yüksek irtifada uzun süreli yaşam daha zordur. Birçok insan, oksijen tüketimini egzersiz ve büyüme için yeterince arttırmakta zorlanmaktadır. Üreme özellikle zordur. Hamile kadınlarda hipoksi genellikle hem anneyi hem de bebeği tehlikeye atabilecek preeklampsiye, ayrıca erken doğum ve düşük bebek ağırlıklarına yol açar.

Yüzlerce nesil boyunca yüksek dağları işgal eden nüfus çok daha iyi durumdadır. Andeanlar 15.000 yıl boyunca yüksek irtifalarda yaşıyorlar ve Tibet Platosu ve Doğu Afrika dağlıklarında yaşayanlar gibi, karmaşık fizyolojik değişiklikler yoluyla hipoksi ile başa çıkmak için evrimleştiler. Son on yılda, bilim insanları bu adaptasyonların altında yatan birkaç geni ve aday genleri saptadılar. Andeanlarda önemli bir adaptasyon, kanlarının daha fazla oksijen taşımasını sağlayan yüksek hemoglobindir. Bununla birlikte, bazı insanlarda, kırmızı kan hücreleri çoğaldıkça düzeyleri kontrolden çıkar ve Kronik Dağ Hastalığı’na yol açar. Kırmızı kan hücrelerinin fazla olması kanı daha viskoz hale getirir ve dolaşım sistemini zorlar. Normalde gerektiğinde genişleyen dinamik tüpler olan kan damarları kalıcı olarak genişletir. Akciğerlerdeki kan basıncı sıklıkla artar. Kalp fazla çalışır.

Sonuç

Everest Çin–Nepal sınırı üzerinde yer alır. Nepal ve Çin arasındaki ilişki mükemmel bir şekilde dostanedir ve bu iki ülke arasındaki sınırın dünyanın en yüksek dağında buluşması, sembolik bir gerçektir. Yani teorik olarak, evrene en yakın olan bu zirve tek bir devlete ait değildir, burada Nepal ve Çin’in ortak sahipliği bulunmaktadır. Düşünüldüğünde muhteşem anlamlar çıkartılabilir.

İnsanoğlu her zaman yapılmayanı yapmak ister, zorlu olanı başarmayı ister. Her zaman da doğayı hissetmek istedi insanoğlu, ona dokunmayı, keşfetmeyi… Kendimizi doğada aradık. Biz kimdik? Belki de kendimizi yine orada bulduk. Hep içine çekti heyecan, merak, keşfetme içgüdüsü. Bize kucak açarken doğa, bize mırıldandığı melodi yardım çığlıklarına dönüşmemeli. Çünkü aradıklarımızı yine onda bulmaya devam edeceğiz.

Bu yazımda İrtifa hastalığı olarak da bilinen Akut Dağ Hastalığı’ nı anlattım. Yüksekliklerde karşılaşabileceğimiz tek hastalık bu değil ama en önemlisi, en hızlı bir şekilde öldüreni kesinlikle bu hastalık. Olabildiğince hayat kurtarıcı bilgileri, dikkat edilmesi gerekenleri yazmaya çalıştım. Bana ilham olan sevgili doğaya sonsuz teşekkürler. Sevgiyle kalın.

Kaynakça

Physiology in Medicine: A physiologic approach to prevention and treatment of acute high-altitude illnesses, Andrew M. Luks, 01 MAR 2015 https://doi.org/10.1152/japplphysiol.00955.2014

National Geographic, Everest 1953: First Footsteps – Sir Edmund Hillary and Tenzing Norgayttps://www.nationalgeographic.com/adventure/features/everest/sir-edmund-hillary-tenzing-norgay-1953/

Altitude Illness by Andrew M. Luks , MD, University of Washington
https://www.merckmanuals.com/professional/injuries-poisoning/altitude-diseases/altitude-illness#v1115034

Smedley T, Grocott MP. Acute high-altitude illness: a clinically orientated review. British Journal of pain,2013;7(2):85–94. doi:10.1177/2049463713489539

Centers for Disease Control and Prevention, High-Altitude Travel & Altitude Illness, Peter H. Hackett, David R. Shlim
https://wwwnc.cdc.gov/travel/yellowbook/2020/noninfectious-health-risks/high-altitude-travel-and-altitude-illness

High Altitude Climbing: Are Microhemorrhages Only Found in the Brains of Survivors of High Altitude Cerebral Edema (HACE)? A Cross Sectional Study including Healthy Extreme Altitude Climbers and Those with Different High Altitude Illnesses November 28, 2012 http://archive.rsna.org/2012/12030009.html

Science, Hypoxia City,https://vis.sciencemag.org/hypoxia-city/

Chronic Mountain Sickness: Clinical Aspects, Etiology, Management, and TreatmentFrancisco C. Villafuerte and Noemí Corante, 9 Jun 2016https://doi.org/10.1089/ham.2016.0031

Dan Zhou, Whole-Genome Sequencing Uncovers the Genetic Basis of Chronic Mountain Sickness in Andean Highlanders, The American Journal of Human Genetics, 5 September 2013, https://doi.org/10.1016/j.ajhg.2013.07.011


Özgem Uysal

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi // UluBAT BLOG'da Yazar-Editör

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.