NASIL HİSSEDİYORSUN?
Bu yazıyı yazarken çok düşündüm. İyi hissetmek için neler önerilebilir diye. Hepimiz aynı durumda değiliz, aynı ruh haline sahip değiliz. Aynı gökyüzünün altında aynı güneşe bakıyoruz; fakat… gördüğümüz güneşler bambaşka. Yüzyılda bir başımıza gelebilecek bir olayla karşı karşıyayız. Git gide olaylara karşı duyarlılığımızı yitiriyoruz, belki de daha da duyarlı oluyoruzdur. Kim bilir? Bu süreçte sevdiklerimizden, arkadaşlarımızdan uzaktayız. Fakat görmekten kaçındığımız birisi ile aynı evde yaşıyoruz. Evet, sen? En son ne zaman kendinle yüzleştin? Ne zaman hayatında olan ve seni yıpratan insanların farkına vardın? Ya da çevrendeki insanları ne kadar yıprattığını fark ettin? En son ne zaman kalbinin sesini dinledin? Dürüst olmak gerekirse uzun zamandır kendime sormaya cesaret edemediğim birçok soruya cevap buldum bu süreç içinde. “Anı diye bir şey kalmıyor. Ya geçmiş oluyor ya gelecek.” demiş Michael Ende “Momo” adlı kitabında. Peki sen bu geçmiş olacak günleri nasıl değerlendiriyorsun?
Ende, kitabında insanların zamanını biriktirme vaadiyle çalan bir grup hırsızdan bahseder. Günlük hayatın yoğunluğuyla daha çok kazanmak, daha çok başarmak isteyen insanlar, hırsları uğruna zamanlarını gözünü kırpmadan gri takım elbiseli hırsızlara emanet eder. Fakat bu süreçte kendi varlıklarını unuturlar. Gülmeyi, duygularını, kısacası insan olmayı bir kenara koyarlar. Hikayenin bundan sonraki kısmını gelin beraber devam ettirelim. Bir gün gri takım elbiseli zaman hırsızlarından bir tanesi, tüm zamanları içinde barındıran büyük sırt çantasını taşımaya çalışırken ayağı kayar ve çantasındaki tüm zamanlar yere saçılır. Artık zamanların hepsi sahiplerine gitmekte özgürdür. Bazı zamanlar bu dünyadaki görevlerini tamamladıkları için sahipleriyle birlikte başka diyarlara göç etmek için ayrılırken, diğerleri adım adım ilerleyerek ait oldukları insanlara ulaşır. Yağmurlu bir bahar akşamı aynayla göz göze geldiğinde usulca varlığını sana hissettirir ve “Uzun zamandır buralarda değildim, hani her zaman yapmak istediğin şeylerden bahsederken gözlerinle beni arardın yokluğumdan şikayet ederdin. Şimdi buradayım, seninleyim. Peki sen nerelerdesin?” diyerek sana göz kırpar. Hikayenin bundan sonrası size ait. Uzun zamandır beklediğiniz, o olmadığı için ruhunuzun bir köşesine yığdığınız hayallerinize kavuşmak veya zaman yokmuş gibi davranmak sizin elinizde. İyi veya kötü olmak sizin elinizde. Unutmayın, gri takım elbiseli hırsızı tekrar var edebilecek hatta kendisi olabilecek tek kişi sizsiniz. Bir başkası değil. “Her birimiz Cenneti de Cehennemi de içimizde taşıyoruz.” der Oscar Wilde. Hangisini ön plana çıkaracaksınız? Buna siz karar vereceksiniz. Size aktivite önermek yerine düşünceleriniz için farklı bir kapı açmak istedim. Hepiniz aslında ne yapmak, nasıl olmak istediğinizi biliyorsunuz. Ruhunuzundaki tozlanmış, örümcek ağıyla kaplanmaya yüz tutmuş hayal yığınlarınızı canlandırmak güzel bir başlangıç olabilir. Unutmayın, bu süreçte size en iyi gelecek şey hiçbir şey yapmamak da olabilir. İnsanlar her gün resim çiziyor, yapboz ve yemek yapıyor. Siz bunları yapmıyorsunuz diye kendinizi verimsiz hissetmek pek doğru bir düşünce olmaz. Herkesin kendisini bulma, rahatlatma ve kendisiyle yüzleşme sürecinin aynı olması mümkün değil. Umarım geçmişe dönüp baktığınızda, sizin için gri takım elbiseli hırsızın çantasından kaçmayı başarmış olan zamanınızı en güzel şekilde misafir ettiğinizi düşünürsünüz. Umarım hikayeniz mutlu sonla biter.
Niyetinizin güzelliği kelimelerinize aksetmiş, teşekkür ederim yazınız için.
Umarım gri takım elbiseli hırsızımızdan kaçan vakit, kendimizi ve geleceğimizi aydınlatmada basamak olabilir.
Yorumunuz için teşekkür ederim.