Depresyon Sadece Kimyasal Bir Dengesizlik Mi?

Depresyon nedir dendiğinde genel olarak çoğu kişiden alınan bir yanıt vardır: ‘’Beyindeki ya da vücudumuzdaki kimyasalların dengesizliğinden ortaya çıkan bir ruh hali bozukluğu.’’ Peki, gerçekten böylesine kompleks bir bedene hatta bir beyne sahipken bu tanımlama ne kadar doğru olabilir?
Depresyonun beyindeki kimyasallardan dolayı ortaya çıktığını söylememiz doğru ya da yanlış olmaz, zaten beynin karmaşık bir yapısı varken böyle kesin bir cevapta bulunmak da doğru olmaz. Fakat genellikle depresyonla ilişkilendirilen kimyasal haberci, serotonin, diğer kimyasallar gibi depresyona sebep olan tek şey değildir.
Depresyon hakkında yapılan sayısızca çalışmaya rağmen hakkında net bir tanım yapılamaması ve beyinde veya kanda bize belirli bir işaret vermemesi hastalığın karmaşıklığını ortaya koyan temel şeylerden biridir.
Onlarca yıl önce oluşturulan yaygın olarak kullanılan depresyon ölçütleri, özellikle belirli insan grupları arasında bazı önemli semptomları göz ardı eder ve diğerlerini aşırı vurgular. Depresyon mükemmel bir şekilde ölçülebilse bile, bozukluk beyindeki çok küçük moleküllerin biyolojik birleşmelerinden dünyadaki her şeyin etkilerine kadar sayısız karmaşıklık düzeyi arasında var olur. Genetik, kişilik, tarih ve yaşam koşullarının sayısız kombinasyonu; herhangi bir kişide bozukluğu ortaya çıkarmak için bir araya gelebilir.
Cleveland’daki Case Western Reserve Üniversitesi’nde psikiyatr olan Awais Aftab, depresyona neden olan şeyin nüanslı olduğunu dile getiriyor ve bir sloganda veya moda sözde kolayca yakalanabilecek bir şey olmadığını da ifade ediyor.
O zaman depresyon nasıl ölçülebilir?
Kendini depresif hisseden pek çok kişi bir muayenehaneye gider ve bir kontrol listesiyle değerlendirilir. Uyumakta güçlük çekmek için “evet”, kilo vermek için “evet” ve depresif bir ruh hali için “evet”, kümülatif bir puan olarak sayılan puanları verir. Yeterince yüksek bir puanla ise teşhis konulabilir. İşlem basit görünüyor. Ama değil. Aftab, “Depresyonun ölçülmesiyle ilgili temel konular bile aslında tartışmaya oldukça açıktır.” diyor.
Bu nedenle, Ruhsal Bozuklukların Teşhis ve İstatistik El Kitabı veya DSM-5’in beşinci baskısı tarafından belirlenen standart açıklama da dahil olmak üzere, depresyonu değerlendirmek için düzinelerce yöntem vardır. Bu el kitabı, hastalık kategorilerini standartlaştırmayı amaçlamaktadır.
Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde klinik psikolog olan Eiko Fried, ölçümdeki çeşitliliğin alan için gerçek bir sorun olduğunu ve hastalığın kendisinin anlaşılmadığına işaret ettiğini söylüyor. Fried, depresyonu ölçmenin mevcut yöntemlerinin “sizi gerçekten yetersiz bıraktığını” söylüyor.
Ölçekler, insanları dışarıda bırakarak önemli semptomları gözden kaçırabilir.
İtalya’daki Pavia Üniversitesi’nden klinik psikolog Ioana Alina Cristea, sorunun bir nedeninin, depresyon deneyiminin doğası gereği son derece kişisel olması olduğunu söylüyor. “Bireysel hasta şikayetleri genellikle bozukluğu teşhis etmek için en iyi araçtır.” diyor. “Bu öznellik unsurlarının gitmesine asla izin veremeyiz.

20. yüzyılın ortalarında depresyon, öznel konuşma ve psikanaliz yoluyla teşhis edildi ve bazıları tarafından ruhun bir hastalığı olarak kabul edildi. 1960 yılında, psikiyatrist Max Hamilton nesnelliğe doğru rotayı düzeltmeye çalıştı. İngiltere’de Leeds Üniversitesi’nde çalışırken bir depresyon ölçeği yayınladı. Bugün HAM-D veya HRSD kısaltmalarıyla bilinen bu ölçek, depresyonu ölçen ve olası tedavilerin vaadini değerlendiren çalışmalarda sıklıkla kullanılan en yaygın kullanılan depresyon tarama araçlarından biridir.

Yazar: Senanur Gülce

Editörler:  İdil Altıntaş, Hilal Türkan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.