NEFES ALAMIYORUM: Irkçılık üzerine

25 Mayıs 2020’de dünyanın büyük bir sorunu olan ırkçılık meselesi tekrar gündeme geldi. Irkçı tanım olarak, insan ırklarının birbirlerine üstünlüğünü temel alan Irkçılık felsefesini benimsemiş kişilere verilen addır. Irkçı insanların göstermiş olduğu bu tutuma ise “ırkçılık” adı verilmektedir.

Irkçılık konusunun temelleri çok eskiye dayansa da ilk kolonistler zamanında kölelik yoktu. Amerika’nın kuruluş simgelerinden olan Virginia sömürge kampı kurulduğunda, Avrupa’daki baskıcı rejimin tam tersini savunan, insan haklarına büyük katkıda bulunan ve aynı zamanda Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin asıl yazarı Thomas Jefferson’ın ve diğer kuruculardan George Washington’ın evindeki köle yatakhaneleri dikkat çeker. Afro-amerikanlara verilen haklar bu dönemde gittikçe düşer ve toprak ağalığı da bu dönemde çok yaygındır. Kölelik, beyaz ırkı zenginleşmesini sağlayan siyah ırkın durumunda herhangi bir iyileşme olmamasıyla beraber 1860’ta ilk patlama yaşanır. Amerika bu patlamayla ikiye bölünür: United States of America ve Confederate States of America. İç savaşı köleliği savunan taraf kazanmıştır. Ancak kabul edilen birçok yasa ve düşünce uygulamada eşitliği yeterince sağlayamamıştır.

Aynı zamanda Afro-amerikanlar için dilde ayrımcılık içeren değişimler olur. Örneğin negro, nigga, black kelimeleri ayrımcılığın dildeki yansımalarıdır. Günümüzde bu kelimeler hakaret sayılmakla birlikte, ayrımcılığı en aza indirmek için Afro-american ve People/person of color kelimelerinin kullanımı yaygınlaşmıştır.

Afro-amerikanlara eşit haklar verilse dahi toplum içerisinde farklı sınıf muamelesi görmeleri son bulmaz. Eşit kredi faiz oranları ya da beyazların yaşadığı mahalleden ev satın almaları mümkün değildir. Bu dönemde ailesel zenginliklere bakıldığında Afro-amerikan topluluk ile beyaz topluluk arasında ciddi uçurum vardır. Explained isimli belgesel serisinin 1. bölümünde bu konu ayrıntılı şekilde ele alınmaktadır.

Günümüze kadar birçok siyahi ve beyaz çatışması devam eder. Birçok George Floyd vardır aslında. When They See Us dizisinde 1989 Central Park Jogger davası ve yanlış suçlanan beş erkek Afro-amerikan şüphelinin Central Park’taki bir kadının tecavüz ve saldırısına ilişkin suçlamalarla yargılanması işlenir. Ancak yargı sistemi onları ırklarının suç oranından dolayı ve o geceki olaylarda dışarıda bulunmalarından dolayı suçlu bulunurlar. Yıllar sonra gerçekler ortaya çıksa da yıllar geri getirilemez ve Amerika’nın kanayan yarası olarak tarihe kazınır.

2015’teki Freddie Gray olayı da George Floyd’la benzerdir. Dava birçok kez üzeri kapatılmasına karşın olaya bakan ve görevine daha yeni atanmış Afro-amerikan savcının çabalarıyla Baltimore eyaletinde büyük değişimlerin ve reformların öncüsü olmuştur.

Peki son zamanlarda yaşanan pandemi döneminde bu konunun durumuna bakıldığında Covid-19 pandemi sürecinde yoksulluk, çevresel hastalıklar, egzersiz için yeşil alan eksikliği ve sağlıklı gıdalar sunan iyi marketler bakımından eşit şartlarda bulunmayan Afro-amerikan kesim hakkında The New York Times’ta yayınlanan bir yazıya göre: “Temel düşük ücretli işçiler olarak, genellikle az koruma ile salgın yoluyla çalışmak zorunda kaldılar. Fakat hastalandıklarında tedavi çok da gerekli değildi. Bir araştırma, COVID-19 için test veya tedavi arayan siyah insanların beyazlardan daha fazla geri çevrilme olasılığının olduğunu buldu.” Burada ve yapılan başka bir araştırmada görüldüğü üzere pandemi döneminde dahi gözle görülür şekilde demografik ve istatiksel olarak Covid-19, sağlık sistemine ulaşamayan Afro-amerikan kesimin yaşadığı mahallelerde yaygındır.

Ancak tüm bunlardan sonra birçok insan ve ülke yaptıkları protestolarla bir umut ışığı yakmıştır. Floyd’un ölümünden sonra din, dil, ülke farketmeksizin tüm insanlar tarafından gösterilen tepki ve öfke, bize değişimin mümkün olduğunu gösteriyor.

Işıklar içinde uyu, uyuyun…

Kaynakça ve ileri okuma için:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.