Senur Ünver: Yeni Kara, adeta ikinci bir toplum sözleşmesi imzalamış insanların devri.

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi 5.sınıf öğrencisi olan Senur Ünver, çeşitli platformlarda yayımlanan yazılarının ardından Antares Yayınları’ndan çıkan ilk romanı “Yeni Kara” ile bize bir distopya sunuyor. Kendisi Ulubat Blog için verdiği röportajında da kitabı ve irdelediği konu hakkında bizi aydınlatıyor.

“Yeni Kara” oldukça akıcı, bir çırpıda okunan bir roman olmuş, açıkçası ben keyif alarak okudum. Peki, kitabı yazmak da bu kadar eğlenceli miydi?

Yazmak duygulardan arınmış bir ihtiyaç. Bu süreci eğlenceli ya da sıkıcı olarak nitelendirmek istemiyorum. Günlük hayatta inişler çıkışlar olabiliyor tabii ki, ancak bunlar yazıya çoğu zaman geçmiyor. Örneğin kitapta geçen intihar bölümü ile mizah içeren çok az sayıdaki kısmı yazarken pek de farklı duygular hissetmedim. Orada olmak yoğun bir düşünsel süreç istiyor, üstelik hissedeceğim ek bir duygu metni olduğundan farklı değerlendirmeme yol açabilir.

Pandemi şartları seni etkilemedi mi?

Hayır, kitabı pandemiden önce bitirmiştim. Fakat yayınevi bulmak ve editöryal düzenleme işleri de yaklaşık bir senemi aldı.

Yayımlama kısmı da en az yazmak kadar zorladı yani?

Aslında daha çok zorladı diyebilirim. Kitabı yaklaşık sekiz ayda yazdım, ama daha önce de belirttiğim gibi yayınevi bulmak bir senemi aldı. Bence asıl motivasyona o arayış sürecinde ihtiyaç var. Hatta bırakmayı da düşündüm bir ara. Antares Yayınları ile anlaşmadan önce artık yayınevi aramaya halim bile kalmamıştı.

Pandeminin başında küreselleşme sorgulamaları başladı. Genelde o tarz haberler görüyorduk. Senin kitabında bana bunların üzerine bir küreselleşme distopyası gibi geldi bana. Böyle diyebilir miyiz kitap hakkında?

Evet bu sıcak bir konu ama kitaptaki küreselleşme ile pandemi sırasında konuşulan küreselleşme çok farklı. Öncelikle geçirdikleri evrim, biriktirdikleri tarih ve aldıkları dersler farklı. Kitapta üçüncü dünya savaşına tepki olarak ortaya çıkan bir küreselleşme var. Zaten yaşam tarzı açısından da birbiriyle bağdaşmıyorlar.

Kitapta yaşadığı zamana ait olmadığını düşünen bir baş karakterin olduğunu görüyoruz. Ve böyle kişiler hep olacak sanki…

Tabii ki olacak. Ancak kitabın geçtiği evrende, yani Yeni Kara’da, bu kişilerin sayısı günümüze oranla oldukça seyreltilmiş bir biçimde. Hatta tek tük rastlayabiliyorsunuz. Esasen Yeni Kara düzenine bugünkü kaotik ortamdan bakılınca, küçük mutlu şeylerin şikâyet edeceği pek bir şey yok gibi gözüküyor.

“Küçük mutlu şey” derken nesneleşmiş haz odaklı insanlardan mı bahsediyorsun?

Haz odaklı değil tam tersi aslında ama nesneleşmiş diyebiliriz. Hepsi birbirine benziyor. Birbirlerine aşırıya kaçan bir hoşgörü duyuyorlar, sürekli yardım etmeye çalışıyorlar ama bunların hiçbiri gerçek bir haz kaynağı değil. Yine de bu insanların-küçük mutlu şeylerin- yaşadığı hoşgörü ortamı birçok sorunu ortadan kaldırıyor. Fakat beraberinde yapaylaşma gibi bazı problemleri getiriyor. Örneğin, üst komşunuzla kavga ettiniz ya da sırada önünüze biri geçti eğer bu olaylar Yeni Kara’da yaşansaydı ne olurdu onu düşünmek lazım. Aslında, Yeni Kara adeta ikinci bir toplum sözleşmesi imzalamış insanların devri diyebiliriz.

Asıl distopya nerede başlıyor burada?

Koca bir toplum, cennette bile tek tipleşmeye başlarsa, orası bir distopyaya döner. Peki, Yeni Kara’da bunu nasıl yaptılar diye soracak olursan; tarihi sıfırlayarak. Salgınların, katliam ve savaşların yaşandığı dünyaya ait ne varsa rafa kaldırdılar. Örneğin eskinin film ve kitapları unutuldu, okullarda verilen tarih dersi revize edildi. Buna benzer birçok tutum, sonunda tepki vermenin, olumsuzluğun ne olduğunu küçük mutlu şeylere unutturdu. Biriken bu eylemsizlik de büyük sonuçlara yol açtı.

Tıp okurken tüm bunlara kafa yormak zor olmadı mı?

Açıkçası hayır, zaten 3.sınıfta yazdım büyük bölümünü ve preklinikte olduğum için çok da zorlamadı. Her gün bir şekilde yazmaya çalıştım.

Ders çalışır gibi masa başına oturdun yani. Bülent Ortaçgil böyle diyordu, aklıma o geldi…

Ben öyle bir şey diyemem ama sen istersen öyle yazabilirsin.(Gülüyor) Bazen sadece ekranla bakıştığım da oldu. Sanırım yazmak işi tatil vereceği zamanı yazardan bağımsız belirliyor.

Kadir Çakaroğlu

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi kcakaroglu@gmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.