HAYAL DÜNYANIZDA KISILIP KALMIŞ OLABİLİRSİNİZ:

Maladaptive Daydreaming Sendromu Üzerine Bir İnceleme


Hayal kurmayı kim sevmez ki? Bazen günün karmaşasından, bazen hayatın akışından ve bazen de beklentilerle gerçeklik uyuşmadığında gerçeklikten kaçış yolu olabilen hayaller kısa süreli mutluluklar sağlayabiliyor. Ancak bu mutluluk halleri, hayallerin dozajı aşıldığında ve hayaller yaşayışın önüne geçmeye başladığında gerçeklikten kopmalara sebep oluyor. Maladaptive Daydreaming Sendromu adlı bu gerçeklikten kopuş hali ilk kez 2002 yılında Profesör Eliezer Somer tarafından ortaya atılmış ve maladaptive daydreaming, zamanla, başka çalışmaların da katkılarıyla, bazı spesifik faktörler bazında normal hayal kurma( daydreaming) deneyiminden ayrılmış. Bu faktörler ise genel olarak
hayallerin içeriği ve kalitesi (detayı), kişinin daydreaming dürtüsüne karşı eyleme geçme yeteneği ve normal bir gününün ne kadarını hayal kurmaya ayırdığı şeklinde gruplandırılabiliyor.

pixabay


Ne Kadarı Fantezi Ne Kadarı Gerçek?


Kendilerine MD( Maladaptive Daydreaming) teşhisi koymuş gönüllü deneklerin, günlük olarak ne kadar zamanlarını hayal kurmaya ayırdıkları parametresi üzerinden yürütülen Maladaptive daydreaming: Evidence for an under-researched mental health disorder adlı Mayıs 2016 tarihli bir çalışmada, gerçekten MD tanısı alanların günlük zamanlarının %56’sını hayal kurmaya ayırdıkları ortaya konmuş. Bu durum, normal deneklerin daydreaming frekansının( %16) neredeyse 4 katı olmasıyla MD teşhisinde dikkat çekici bir bulgu olma özelliği taşıyor. Teşhisten bahsetmişken, MD’nin DSM’e göre OCD ve ADHD gibi bir mental bozukluk statüsünde değerlendirilmediğini ancak MD’ye sahip olanların OCD ve ADHD düzeylerini ölçen testlerde normal deneklere göre daha yüksek skorlar elde ettiklerini belirtmekte fayda var.
Deneklerin MD teşhisinde ayırıcı olan faktörlerden bir başkası ise hayallerin niteliği. Parallel lives: A phenomenological study of the lived experience of maladaptive daydreaming adlı çalışmanın bulgularına göre MD tanısı almayan deneklerin hayalleri gerçeklik bazlı ve yapılabilir hedefler doğrultusunda şekilleniyorken, MD deneklerin hayallerinde ‘’fantezi’’ unsurlarına ve kompleks detaylara sıklıkla yer verdikleri görülmüş. Bunun yanında bu hayallerin bir devamlılık arz etmeleri ve zamanla gelişim göstermeleri de MD’nin belirleyici unsurlarından biri olarak ortaya konmuş.


Kimlerin MD Olmaya Yatkınlıkları Daha Fazla?


flickr

Hayallerin yoğun fantezik unsurlar içermesi ve epizodik seyretmelerinden dolayı kreatif bir perspektife ve doğuştan gelen bir yaratma kabiliyetine ihtiyaç duyulması bir gereklilik gibi görünüyor olsa da yapılan araştırmalara göre insanları MD’ye iten başka durumlar, bu süreçte hayal gücüne gereksinimden daha fazla etkili olabiliyor. Bu durumlar çocukluk travmalarından, olumsuz sosyal çevre koşullarından ve sert realiteden kaçarak korunmaya çalışmak ve bunun için bir savunma mekanizması olan MD’yi üretmek şeklinde karşımıza çıkıyor; yani kişi kendi yarattığı gerçeklikte, kimliğinden ve rollerinden kopuk bir şekilde yaşamını sürdürerek bir çeşit avunma deneyimi yaşıyor. Bunların yanında MD kişilerde bir anda gelişmiyor ve ‘‘daydreaming’’in MD’ye dönüşümüne neden olan faktörlerden de bahsetmek gerekiyor. Bu faktörlerden en çok göze çarpanları ise yalnızlık ve çaresizlik duyguları. Bu yalnızlık ve çaresizlik hisleri normal sosyal interaksiyonlarda kişinin etrafındaki insanlardan bağımsız nasıl hissettiğiyle ilgili olarak baş gösterebileceği gibi zorunlu durumlardan da kaynaklanabiliyor. Örneğin yapılan araştırmalara göre insanların COVID-19 pandemisinde sosyal izolasyonun sebep olduğu stres durumlarından kaçmak, eğlenme gerekliliklerini yerine getirebilmek ve tatmin duygularını hissedebilmek için her zamankinden daha fazla hayal kurdukları saptanmış. Bu durum da daydreamingin MD’ye dönüşme olasılığını arttırıyor.

MD’nin Tedavisi Mümkün Mü?



flickr



MD medikal anlamda ve DSM’e göre mental bozukluk statüsüne henüz dahil edilmediğinden nöral biyokimyasal dengesizlik kategorisinde değerlendiriliyor ve tedavisi de buna uygun olarak yapılmaya çalışılıyor. Uzmanlar sorunun bilişsel davranış terapisi veya konuşma terapisi ile çözülebileceğine inandıkları gibi bazı ilaç tedavilerini de deniyorlar. Bu ilaçlardan klinik etkisi ispatlanmış ve OCD tedavisinde de sıklıkla kullanılan ‘‘fluvoxamine’’, MD semptomlarını azaltmak için kullanılabiliyor. Bunların yanında kendilerine MD teşhisi koymuş insanlar da sosyal medya, çeşitli kuruluşlar ve kampanyalar aracılığıyla bir araya gelerek birbirlerine destek ortamı sağlıyorlar.

Sonuç olarak Maladaptive Daydreaming Sendromu günlük hayatı ciddi boyutlarda etkileyebiliyor olsa da kişiler hayal dünyalarında oluşturdukları senaryoların farkında olduklarından yardım almaları gerektiğini anlıyor ve bu sorunun önüne geçebiliyorlar.

Kaynakça

Erica Cirino,(Medically reviewed by Timothy J. Legg, Ph.D., CRNP) 13 Aralık 2018, Maladaptive Daydreaming , erişim tarihi: 8 Aralık 2020, Healthline

Jayne Bigelsen 1Jonathan M Lehrfeld 2Daniela S Jopp 3Eli Somer 4,12 Nisan 2016, Maladaptive daydreaming: Evidence for an under-researched mental health disorder, erişim tarihi: 8 Aralık 2020, DOI: 10.1016/j.concog.2016.03.017

Eli Somer 1Hisham M Abu-Rayya 1 2Adriano Schimmenti 3Bariş Metin 4Reut Brenner 1Erika Ferrante 3Buse Göçmen 4Alessia Marino 3 ,2 Kasım 2020, Heightened Levels of Maladaptive Daydreaming Are Associated With COVID-19 Lockdown, Pre-existing Psychiatric Diagnoses, and Intensified Psychological Disfunctions: A Multi- country Study, erişim tarihi: 8 Aralık 2020, DOI: 10.1016/j.concog.2016.03.017p

Nirit Soffer-Dudek1,* , Eli Somer2,15 Mayıs 2018,Trapped in a Daydream: Daily Elevations in Maladaptive Daydreaming Are Associated With Daily Psychopathological Symptoms, erişim tarihi: 8 Aralık 2020,
DOI: 10.3389/fpsyt.2018.00194

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.