AŞKIN ETKİSİ
Aşk, bir kimseye ya da bir şeye duyulan sevgi ve bağlılık duygusudur. Bu sevgi ve bağlılık hâlinin vücudumuzda canlanması bir süreçtir.
Vücudumuz duygularımızın etkisindedir. Duygular ve vücut bir bütün hâlinde var olurlar. Beyinde birçok duyumuzu da duygulanmamızı da yöneten limbik sistem adında bir anatomik yapılar birleşimi vardır. Fiziksel ve psikolojik açıdan bazı etkiler burada başlar.
Bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan sevgi ve bağlılık duygusunu hissettiğimizde bazı olaylar vücudumuzda gerçekleşir. Öncelikle kan akışı hızlanır. Akışın hızıyla kalp ritmi hızlanmaya başlar (aniden yükselen müzik gibi). Göz bebekleri büyümeye başlar (parlar bir tablodan fırlamış gibi). Karındaki kelebekler hareketlenmeye başlamıştır artan kalp ritmiyle. Heyecan durumu tüm vücudu sarar. Sevgi ve mutluluk yayılır vücudumuza. Mehmet Akif Camkurt’un dediği gibi “Seni gördüğüm zaman abdominal bölgemde lokalize olmayan visseral ağrı başlar sen durmadan kaçarsın, hüzün kalır gölgemde lakrimal kanalımdan akıyor kanlı yaşlar”.
Tüm bunlar sinir sisteminden salgılanan hormonlarla canlanır. Heyecan durumunda dopamin ve norepinefrin salınımı artar. Oksitosin artışı ile vücudumuzda mutluluk ve sevgi durumu artar.
Aşk sağlıklı bir biçimde yaşandığında bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri sayesinde hastalıklardan koruyabilir.
Peki aşkın düşünme hâli nasıl oluyor?
Bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan sevgi ve bağlılık duygusu aniden gelişmez. Duygunun vücudumuzda yer edinmesi için zaman gereklidir. Yer edinme sürecinde vücut yine bazı hormonlarla bu süreci sürdürür.
Aşkın üç fazının ilk döneminde dopamin etkilidir. İkinci ve üçüncü döneminde biraz daha sakinlik, sevgi, iletişim, alışkanlık ve güven hissi ön plandadır. Bu dönemlerde serotonin ve diğer mutluluk sağlayan endorfinler etkilidir.
Dopamin bu duygunun var olmasını sağlayan en etkili hormon olabilir. Bir kimseyle ya da bir şeyle aramızda oluşan özel bağı oluşturur. Özel bağ ile aramızdaki sevginin güçlenmesini, var olmasını sağlar.
Serotonin sürekli düşünmede etkilidir. Aşk duygusunun varlığında serotonin seviyesinde %40 kadar düşme olur. Bu düşme obsesif kompulsif bozuklukta da görülür. Bu nedenle tıpkı bu bozuklukta görülen saplantılı düşünceler gibi sürekli düşünme ve merak hâli olur. Bu durum sağlıksız bir biçimde ilerlerse uykusuzluk, iştahsızlık ve bununla gelişen rahatsızlıkları oluşturabilir.
Aşkın üç fazının etkileri vücudumuzda ve his dünyamızda büyük hareketlilikler yaratır. Bu adeta bir senfoniden duyulan çeşitli enstrümanların bir ahengi gibidir, özünde eşsizdir.
Görsel Kaynakça:
www.istanbulsanatevi.com
Aşkın yalnızca duyguların soyutluğundan ziyade fizyolojik olarak ele alınması adına güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık