Tıbbın Derinliklerinde Yunan Mitolojisi

Bazı anatomik yapıların, ilaçların ya da hastalıkların isimlerinin fantastik birer hikâyeden geldiğini duymak ilginizi çekmez miydi? Ya da efsunla dolu bu hikayelerin içeriğinde bazı tıbbi bilgiler bulsanız şaşırmaz mıydınız? İşte Yunan mitolojisi; tanrılar, tanrıçalar ve kahramanların hikayeleriyle dolu efsanevi bir dünyayı tasvir etmesinin de ötesinde tıp literatürüne kaynak oluşturması sebebiyle birçok yerde karşımıza çıkıyor. Siz de bu yapıların, ilaçların, hastalıkların ve daha fazlasının kökenini merak ediyorsanız, gelin Yunan mitolojisinin efsanelerle dolu derinliklerine birlikte inelim.

Asklepios’un Asası

Hepimiz tıbbın sembolünü, yani etrafında tek bir yılan dolanmış asayı biliyoruz. Peki bu asanın tıbbın ve sağlığın tanrısı olan Asklepios’a ait olduğunu biliyor muydunuz?

Efsaneye göre; Apollon’un oğlu Asklepios, doğanın iyileştirici güçlerini öğrenerek yetiştirilir. İyiliklerinin karşılığında ise bir yılan ona hekimlik bilgeliğinin sırlarını öğretir. Asklepios bu yılanı asasına dolar ve hastalarını ziyaret ederken onu yanından hiç ayırmaz. Bilgileri sayesinde artık hekimliğin bütün iyileştirici gücüne sahip olan Asklepios bu işte o kadar ustalaşır ki sadece hastaları iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda ölüleri de diriltmeye başlar. Ancak insanların da ölümsüz olması fikri başta Zeus olmak üzere tanrıların hoşuna gitmez ve Asklepios Zeus tarafından öldürülür. Asklepios’un kendisi gibi hekim tanrı olan çocukları ise her ne kadar babalarının hekimlik bilgeliğine ulaşamasalar da onun öğretilerini sürdürmeye devam ederler. Özellikle kızı Hygieia temizliğin tanrıçası olarak ön plana çıkar. Babasının hastalıkları iyileştirmedeki namını, o hastalıklardan korunma olarak sürdürür. Günümüzde hijyen kelimesi de tanrıça Hygieia’dan gelir.

Asklepios Heykeli
Nina Aldin Thune – The Norwegian (bokmål) Wikipedia, Bilde:Asklepios.3.jpg, CC BY-SA 3.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=762534

Efsaneden Gerçeğe: Prometheus

Geçmişte yaşamış insanların birçok konuda bilgisiz olduğunu düşünürüz hep. Ancak bazı hikayelerdeki bazı detaylar, sahip oldukları bilgilerin tahmin ettiğimizden daha fazla olduğunu gösterebiliyor. Prometheus’un hikayesi de bunlardan biri.

Prometheus, adı “öngörü” anlamına gelen bir titan. Yunan Tanrıları ve titanlar arasındaki savaşta öngörüsü sayesinde tanrıların yanında savaşır ve savaşı tanrılar kazanır. Zeus ise minnettarlığının göstergesi olarak onu dünya üzerindeki canlıları yaratmakla görevlendirir. Prometheus da tanrılarla aynı biçimde olan insanı yaratır. Ancak Zeus insanların üstün varlıklar olmasını istemez. Bu yüzden onları ölümlü ve savunmasız kılarak sadece tanrılara ibadet etmelerini emreder.

Yarattığı canlıların yeryüzünde aciz bir şekilde yaşam sürmesi ise Prometheus’un hoşuna gitmez. Zeus’u kandırarak Tanrıların evi olan Olimpos’tan çaldığı ateşi insanlara götürür. Artık ateşe sahip olan insanlık ise kendini geliştirmeye başlar ancak geliştikçe de tanrılardan uzaklaşır ve onları tanımaz. Bu durumu fark eden Zeus ise kendisini kandırdığı için Prometheus’u cezalandırır. Onu bir dağa zincirler ve bir akbabayı her gün Prometheus’un karaciğerinden bir parça koparmakla görevlendirir. Ancak Prometheus’un karaciğeri, aldığı yaralara rağmen her gün yenilenir ve Prometheus ölümsüz ömrü boyunca bu acıyla yaşamaya mahkûm edilir.

Her ne kadar hikâyenin sonunda Prometheus için üzülsek de Antik Yunan halkının karaciğerin rejenerasyon yeteneğinden haberdar olması da bizleri bir o kadar şaşırtıyor.

Bir Kahramanın Ölümüne Sebep Olan Aşil Tendonu

Anatomi derslerinden aşina olduğumuz Aşil tendonu namını sadece vücudumuzun en güçlü tendonu olmasından almıyor. Aynı zamanda ona adını veren efsane de Yunan mitolojisinin en ünlü efsanelerinden biri.

Hikâyenin baş kahramanı olan Akhilleus (Achilles), annesi tanrıça Thetis tarafından sol topuğundan tutularak ölümsüzlük nehri olan Styx Nehrine batırılır. Bu sayede nehir suyunun değmediği sol topuğu hariç vücudunun her yeri ölümsüzlükle kaplanır ve Yunanların gelmiş geçmiş en büyük savaşçılarından biri olarak yaşamını sürdürür. Yıllar geçer ve tarihin en büyük savaşlarından biri olan Truva Savaşı başlar. Öyle ki, bu sadece Truvalıların ve Yunanların savaşı değil, tanrıların da savaşıdır. Akhilleus da gücü ve kudretinin efsaneleşmesi adına Yunanların yanında savaşa katılır. Ancak savaş boyunca yaptığı onca kahramanlığa rağmen ölümsüzlüğün işlemediği tek yer olan sol topuğundan Truva prensi Paris’in attığı okla vurularak öldürülür. Okun saplandığı yer ise bizim bugün Aşil tendonu olarak bildiğimiz yere tekabül eder. Ancak merak etmeyin, buradan aldığınız bir yara sizi öldürmez. Yine de canınızın acımasına ve bazı yürüme problemlerine sebep olabilir.

Akhilleus’un Ölümü – Peter Paul Rubens

Kendine Hayran Narcissus ve Hastalığı Narsisizm

Kişinin kendi bedensel ve ruhsal benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık olarak tanımlanan ve psikiyatrik rahatsızlıklardan biri olan narsisizm de ismini mitolojik bir karakter olan Narcissus’tan alır.

Efsane, Narcissus’un çok güzel bir bebek olarak doğmasıyla başlar. Ancak doğumuyla beraber bir kehanet söylenir. Kehanete göre Narcissus, kendi güzelliğinin farkına varmadığı sürece uzun bir hayat yaşayacaktır.

Narcissus büyür ve yakışıklılığı herkes tarafından dikkat çeken bir avcı olur. Fakat kendisini sevenleri küçümser ve hor görür. Günlerden bir gün avlanmak için gittiği ormanda bir su perisi tarafından takip edilir. Echo adlı bu su perisi Narcissus’un güzelliği karşısında büyülenmiş ve ona âşık olmuştur. Narcissus ise takip edildiğini anlar ve ona aşkını göstermeye çalışan Echo’yu tersleyerek uzaklaşır. Kalbi kırılan Echo ise geri kalan hayatını ormanda hüzünle dolaşarak geçirir ve en sonunda ondan geriye sadece yankı (ing. Echo) sesleri kalır. Tanrılar ise bu olaya çok kızarlar ve Narcissus’u kendini beğenmişliğiyle cezalandırmak isterler. Yine bir gün avlanmak için ormana giden Narcissus, çok susar ve su içmek için bir göl kıyısına yanaşır. İçmek için suya uzandığında gölde yansımasını gören Narcissus, gördüğünün kendisi olduğundan bihaber yansımasına âşık olur. Hatta bu görüntüye karşı öyle derin bir sevgi besler ki gölün başından ayrılamaz. Yansımasını seyrederek ömrünü tüketir ve bu onun sonu olur.

Narcissus – Caravaggio

Tanrılar, Tanrıçalar, Kahramanlar ve Daha Fazlası

Peki hastane pratiklerinde sıkça kullandığımız bir alet olan şırınganın (ing. syringe) da Tanrı Pan’dan kaçmak isterken su kamışına dönüşen güzel Syrinx’ten geldiğini biliyor muydunuz? Ya da farmakoloji dünyasına damga vurmuş ilaçlardan biri olan morfinin düşler tanrısı Morpheus’tan geldiğini? Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’in, afrodizyak kelimesinin kökeni olduğunu duymuş muydunuz hiç? Gördüğünüz gibi Yunan mitolojisinin derinliklerine indiğimizde tıp literatürüne girmiş ya da bize o dönemin tıbbi bilgileriyle ilgili bilgi vermiş pek çok hikâye ve karakter bulmak mümkün. Mesleğimizin kökenlerini oluşturan bu hikayeleri öğrenmek de bir o kadar heyecan verici.

Kaynakça:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.