DID (Dissociative Identity Disorder)

İnsan zihninin sınırlarını ne kadar zorlayabildiğini, imkansıza ne kadar ulaşabildiğini gözler önüne
seren bir duygu durum değişikliğini konu alacağız bugün. Çoklu kişilik bozukluğu olarak bilinen,
ruhsal bir bozukluk olarak kabul edilen bu fenomen birçok diziye ve filme konu olmuştur.
Peki nedir bu DID?

DID (Dissociative Identity Disorder), iki ya da daha fazla kişiliğin tek bir vücuda yerleştiği ve dönüşümlü olarak bireyin kontrolünü ele aldığı acılı bir süreçtir.
Bazı bilim adamları, bu durumu “aitlik deneyimi” olarak da nitelendirmektedir.
Bu bozukluğun gözlemlendiği birey, normal bir unutkanlıkla açıklanamayacak kadar derin bir hafıza kaybıyla yüzleşmek zorunda kalır. Öyle ki asıl kimlik, diğer kimliklerce tecrübe edilen olayları
hatırlayamaz ve bu da hafızasında büyük boşluklar olmasına neden olur. Alterlerin (Değişen her bir kimliğin) hepsi bir araya
getirilip, kimlikler arası uzlaşma sağlanana kadar da bu kayıp devam eder.
Dissociative Identity Disorder (DID), ayrı kişiliklerin çoğalması anlamına gelen “Multiple person-
ality disorder” tanımından farklı olarak, var olan kişiliğin parçalanmasıyla karaktarize edilen bir
hastalıktır. Bu yüzden, 1994 yılına kadar “çoklu kişilik bozukluğu” olarak adlandırılan bu bozukluk, zamanla tanımının yaygınlaşıp araştırılarak daha iyi anlaşılmasıyla DID (Dissociative
Identity Disorder) olarak adlandırılmaya başlanmıştır.
Her ne kadar DID ‘nin bu bozukluk için daha uygun bir isim olduğu düşünülse de toplumumuzda ( MPD) Çoklu kişilik bozukluğu olarak anılmaya devam ediyor.

Araştırmalara yeni yeni başlandığında bazı bilim
adamları DID hastalarının kolayca hipnotize
olduğunu, dolayısıyla “iyatrojenik” semptomlar
gösterdiklerini, yani bahsi geçen olağanüstü du-
rumların terapistlerin yönlendirmeleri sonucun-
da ortaya çıkan bulgular olduğunu savunuyor-
lardı. Ancak takip eden süreçte hastalar üzerinde
yapılan beyin görüntüleme diyagramlarının,
bahsedilen kimlik geçişlerini doğrular nitelik-
te olduğu tespit edildi. Elde edilen bu sonuçlar
öylesine şaşırtıcıydı ki, “imkansız” kavramının,
insan zihninin yapabilecekleri karşısında ne
kadar güçsüz bir yargı olduğunu gözler önüne
seriyordu.

Yapılan başka bir deneyde ise, DID hastalığı il-
erlemiş bir bireyin iki elini de aynı anda ancak
farklı şekilde kullanabildiği gözlemlendi. Deney-
deki hasta, sağ eliyle “I love you”  yazabiliyorken,
aynı zamanda sol eliyle “I hate you” yazabiliyordu.
Bu durumu ilgi çekici yapan şey ise normal bir insanda bu durumun gözlemlenmeyecek olmasaydı.
Bu durum, sevgi – nefret kavramlarının aynı anda deneyimlenerek,bu deneyimin yazıya aktarılmasıydı. Bu da ancak tek bir zihnin birden fazla kontrolcüsü olduğu bir durumda gözlemlenebilirdi.

“Tek bir zihnin birden fazla kişilik tarafından
kontrol edilmesi” durumu da var olan kişiliğin
baskı anlarında parçalanmasıyla ortaya çıkan
DID’nin karakterize bulgusuydu zaten. Görünen o  ki  bu bozukluğu yaşayanların gösterdiği semptomlar “iyatrojenikten” daha fazlasıydı. Böylece
bilim dünyası arasındaki bu fikir ayrılığı da gider-
ilmiş oldu.

Peki bu bulgular ne zaman, ne olduğunda
ortaya çıkıyor? Nedir bu baskı anları?
Travma öyküsü, DID’nin ortaya çıkmasında etkili
olan en önemli faktördür.
DID vakalarının çok büyük bir kısmını fiziksel, zi-
hinsel veya cinsel istismar içermektedir.
Aynı zamanda aile içi şiddete doğrudan maruz
kalmak ya da maruz kalan bireyi izlemek de te-
tikleyici unsurların başında gelir.
Bilim insanları arası yaygın bir  görüşe göre bu bozukluğun, belirtilen
baskı anlarıyla olan bağlantıyı koparmak, ya da
travmatik anları bireyin farkındalığından ayır-
mak için kullanılan bir başa çıkma mekanizması 
olduğu düşünülür.
Kişinin acı anılardan kendini sıyırarak, sanki
travma olayı gerçekleşmemiş gibi, gerçekleşse
dahi bunu yaşayan kendisi değilmiş gibi hisset-
mesini sağlayan bu kimlik parçalanması duru-
munu istemsizce kullandığı kabul edilir.

Bunlar bilim adamları tarafından ortaya atılan görüşlerden
sadece bazılarıdır.Her ne kadar gizemli bir olay gibi gözükse de, DID sahibi bireyler gerçek hayattan soyutlanmış, acı ve ağrı dolu çok zor bir
süreçten geçerler.Türk ve dünya televizyonlarında bu bo-
zukluğu ve  süreçte yaşanılan sıkıntıları ele alan çok fazla film ve dizi
çekilmiştir.
Brad Pitt’in başrolünde oynadığı Fight Club,  James McAvoyun etkileyici performansıyla psikolojik bir kült haline gelen  Split, Unbreakable, Glass (serinin en son çıkan filmi) konuyu en iyi
işleyen filmler arasında.

Her ne kadar gerçek
bir hastalık olsa da süreçte yaşananlar itibariyle
fantastik birer olgu olarak nitelendirildiğinden,
maalesef geleneksel türk sinemasında çok fazla
örneğine rastlamıyoruz, “Beyza” adlı film hariç.
Zaten büyük bir beklentiyle izlemediğim bu film,
genel olarak düşündüğüm gibiydi. İlgi çekici bir
konu olduğundan çarpıcı kısımlara, alter değişik-
liklerine yer verilmişti, ancak sürecin işleyişi
hakkında yeterli bilgi sahibi olunmadan kaleme
alındığı çok belli bir senaryo vardı ortada. Tabi
öznel bir yargı bu, izleyip yorumlarınızı belirte-
bilirsiniz.

Sadece ruhsal bir bozukluk olarak nitelendirilse de, genel kanının aksine bu bozukluğun insan beyni işleyişi hakkında çok fazla fikir verebileceğini, düşüncelerin ve diğer kişiliklerin kaynağının nereden geldiğini, bilinçaltı dediğimiz
kavram hakkında şu ankinden daha fazla bilgi sahibi olabileceğimizi düşünüyorum. Bu şekilde  hastalığın tedavisi konusunda da yol kat
edilebileceği kanaatindeyim. Kim
bilir, bozukluk olarak nitelendird-
iğimiz bu durum belki de in-
san beynine açılan, keşfed-
ilmeyi bekleyen gizemli bir kapıdır.

The Lives I Lead: My Multiple Personalities

https://www.webmd.com/mental-health/dissociative-identity-disorder-multiple-personality-disorder

https://my.clevelandclinic.org/health/diseases/9792-dissociative-identity-disorder-multiple-personality-disorder

Fatmanur Banu Kandemir

Yeditepe Üversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi

3 thoughts on “DID (Dissociative Identity Disorder)

  • 16 Ağustos 2019 tarihinde, saat 19:57
    Permalink

    MPD travmasız kişilik çoğalması, DID ise kişiliğin çoğalması mı? Cidden tam olarak anlamadım. Tedavisinde kişiliklerin uzlaşması gerekiyor derken, 3 kişilik varken bir tanesi yaşamaya devam ederken diğerleri baskılanıyor mu? Tercihi nasıl yapılıyor? Diğerleri öldürülmüş olmuyor mu?.Split filmindeki gibi birinin diabeti varken digerinin olmayabilir mi?.Fight Club da Brad Pitt ve Edvard Norton oynadı. Yazınız ve emeğiniz için teşekkürler, elinize sağlık

    Yanıtla
    • 16 Ağustos 2019 tarihinde, saat 21:54
      Permalink

      Merhaba Yavuz, başları bu düzensizliğin sadece çoklu kişiliklerden oluştuğu yargısı vardı. Ancak sonraları anlaşıldı ki var olan tek kimlik parçalanarak bu kimliklere bölünmeyi gerçekleştiriyor. İkisi de aynı bozukluğu kastetmesine rağmen DID(Dissociative Identity Disorder) hastalığın tanımı açısından daha uygun bir adlandırma. Kişiliklerin ölmesi söz konusu değil, çünkü dediğim gibi bu kişilikler zaten var olan kişiliğin birer parçaları, terapi
      bunu öğretiyor bir nevi yani. Split filmindeki diyabet konusunda ise şunu diyebilirim, değişimleri başlatan şey ruh durumu bozukluğu olmasa dahi artıran ya da azaltan faktörlerin başında geldiği bilinen bir gerçek. Yani filmdeki kadar keskin bir fiziksel sağlık-hastalık geçişi şu ana kadar gözlemlenmemiş olsa bile, kişilikler arası geçişte hastalık etkisini artırıp azaltabilir. Bu arada düzeltme için teşekkür ederim. Umarım sorularına cevap olmuştur, bloğumuza hoşgeldin keyifli okumalar dilerim.

      Yanıtla
      • 17 Ağustos 2019 tarihinde, saat 11:33
        Permalink

        Dönüşünüz için teşekkür ederim, sorularıma yanıt oldu. Araştırmalarınızın devamını ve başarılarınızı dilerim.

        Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.